Salı, Şubat 10, 2009

buttons up!


fitzgerald "ya geriye doğru olsaydı her şey?" demiş, "yaşlı doğsaydık ve giderek gençleşseydik..." çıkış fikri sağlam evet; yani bu konuyu al, ne yaparsan yap günümüz koşullarında büyük bir prodüksiyona imza attıysan oscar'a aday olması muhtemel.

zira öyle de olmuş.

brad pitt benim hiçbir zaman süper izlenesi bir aktör olmadı. bir tek thelma & louise'i izlerken -e pek gençtik o zaman-, "adama bak, analar neler doğuruyor" demiştik tabii.

ama d bu ruh halini gençliğin tam olarak ne istediğini bilmezliğine verelim. gerçi o dönemde bile mickey rourke'tan şaşmazdım; öyle sarışın, güzel yüzlü adamlar mı, ııh.

evet konu dağıldı farkındayım. brad pitt diyedir belki, ben filmin içine dalamadım. yani kendimi unutup da başka bir üç saat çalamadım hayattan, öyle diyeyim. belki şu anki ruh halim hiçbir şeyden zevk almamama yol açtığı içindir, belki ne bileyim, filmi yazın izlesem severdim bir parça. yok, ııh, yine sevmezdim.

cate blanchett ise bana kalırsa bu çıkış noktası harika ama üç saat adamı oyalayıp duran filmin incisi. oynamış da oynamış... üstelik kadını altmış yaşına getirdiklerinde hâlâ zerafetini koruyabilecek kadar hoş bir kadın.


film zaman kavramını sorgulayacakken, "şişt, kendine gel, kaçıyor bak bir şeyler" demeye çalışırken aşkı merkeze almakla iyi mi etmiş?

"şu mudur herkesi ağlatan?" diyemeden edemiyorum, hayatta kaçıracağın, elinden gidiverecek başlıca mühimmat aşktır, filmi izleyecek olan herkese de mesajımız budur.

yitirilecek zaman eşittir kaçırılacak aşklar. bu yüzden seviyorsan peşinden git, hayatını değiştirebilecek cesarete her daim sahip ol. kır zincirini, rutine kapılma.

tamam iyi hoş şeyler. ama insanı çıldırasıya gaza getirmiyor bu iyi niyetli mesaj. yani salondan çıkınca koşa koşa evinizi, arabanızı satıp kapağı hindistan'a atmak istemiyorsunuz. belki şöyle bir an; "bir dakika yahu, ben de memnun değilim bazı şeylerden. neyi değiştirebilirim?" diyorsunuz birkaç sahnede, ama o his çabuk sönüyor insanın içinde.

beni en çok duygulandıran sahne ise cate yaşlanıp, brad de üç-dört yaşında olduğunda sokakta el ele yürürlerken cate'in herkesin çocuğuna böylesi bir yürüyüşte yaptığı gibi, içinden o an taşan bir sevgiyle dudağına kondurduğu öpücük oldu. çocuğunuzu bir saniyeliğine böyle minik eli avucunuzdayken öpersiniz tabii, ama bu sahne çarpıcı bir finale gidildiğinin ve birazdan salonda birkaç kişinin hüngürdeyeceğinin ipucunu veriyordu.

nitekim gençleşip nihayetinde çocuk olmak, derken bir bebeğe dönüşmek falan... fantastik ve hoş. filmin birçok kısmı atılsa, geriye üç beş böyle enteresan sahne kalabilir. olur.

bir de benim filmdeki kahramanım queenie (taraji p. henson) idi aslında, kimse ondan bahsetmese de. queenie gibi yüce gönüllü olmak, dünyanın en çirkin bebeğine sahip çıkmak, bunun yanı sıra hiç sızlanmadan işini gücünü yapmak, aşık olduğun adama hep iyi davranmak, yaşlı bebeğini dünyalar kadar sevmek, ona sabırla davranabilmek, hep yanında olmak kolay değil. hiç kolay değil.

bu filmden bana bir şey kaldıysa queenie kalmıştır, öyle diyeyim...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Brad Bey'in oyunculuğunu çok sağlam bulurum. Bunu da en son Cohen kardeşlerin burn after reading'de teyit ettim kendi çapımda. Bu filmi duymadan önce de rüyamda benim oğlanın gittikçe gençleşip en son bebekleştiğini rüyamda görmem ise apayrı bir kabustu. Çok merak ediyorum filmi. Sanırım indirdik. Bakarım akşam.

ece arar dedi ki...

burn after reading'i merak ediyordum, bak unttum merak ettiğimi, izleyeyim:)))

Tanya's dedi ki...

Mickey Rurke'un filmini izle..bende daha izlemedim..bende bayılırım..

Gerci ben buttons up teknesini de sevmiştim ya..

defneyleyasamak dedi ki...

ben etkilendim yalan yok
düşündükçe daha çok buldum beni etkileyeni, o annelik temeline oturtulan ama aslında içinde aşk barındıran sevgiydi...
Bir de quinny'nin gece yatarken yaşlı benjaminle el ele uyuduğu sahne var gözümde...

ece arar dedi ki...

inanılmazmış mickey evet, izlemem lazım acilen.