Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Sana kraliçeymişsin gibi davranacağım! -akşam pazar-


Başlığım aslında bir kitap adı... Rosa Montero'ya ait. Kitap şöyle tanıtılır arkasında; 'Çöken, yoz bir dünyanın yapay renkleri içinde görünen yalnızlıkları, acımasızca bir anlatımla dile getiren, renkli, hızlı, sürükleyici bir tempoyla, bir 'bolero' temposuyla okurlara aktaran bir roman.' Gördüğünüz anda, hemen raftan çekivereceğiniz, 'acaba neymiş?' diyeceğiniz türden, albenili bir kitap ismi. Niye? Çünkü herkes kendisine kraliçe gibi davranılmasını ister. Mümkün mü? Eh pek nadir.

Diyeceğim şu ki; gününüzü kraliçeymişsiniz gibi geçirmek isterseniz gidebileceğiniz yerler var. Mesela Türkiye'nin tek 'kişiye özel' kuaförü Bursa'daki Roma Private size öyleymişsiniz gibi davranabiliyor, bunu misyon edinmiş vaziyette. Bir telefon, bir randevu, tamam, kapılar açılıyor. Bu nefis konseptin fikir babası ve sahibi Fatih Ertuğrul açılalı henüz üç hafta olan bu kişiye özel salonun aynı zamanda maestrosu.

KENDİME AİT BİR ODA

Randevumu alıp kırmızı halılardan geçerek girdim kapıdan ben de. Şık mı şık, 50 metrekarelik alan bir süreliğine benim. İngiliz kumaşlarıyla kaplanmış koltuklarım var, duvar kağıtlarım yaldızlı. Tamamen Hindistan usulü dizayn edilmiş bir masaj odası da mevcut. İster TV izlerim, ister internette dolaşırım. Kitap okuyabilir, müzik dinleyebilir, bir şeyler yiyip içebilir ya da masaj koltuğunda stres atabilirim. Ama hayır, bunlar için gelmedim. Birkaç saatliğine de olsa bana ait bir olan bu odadan güzelleşmeden çıkmaya niyetim yok. Maksat bu.

Maestro, kişileri yönlendirerek işe başlıyor, benim yapmam gerekense, hımmm, aslında hiçbir şey! Fatih Ertuğrul, 'Saçlar yıkansın, bakım yapılsın' diyor, hop biri gelip yıkıyor da yıkıyor, bakım yapıyor da yapıyor. Fatih Bey ortadan kaybolup bir süre sonra bir daha uğruyor, 'saçlar kurutulsun, sonra manikür pediküre geçilsin...' diyor. Çalışanlar sırayla emirleri yerine getiriyor; biri odaya girerken diğeri çıkıyor, asla kalabalık yok, gürültü yok, stres yok, kafa ütüleyen fön makinesi sesi yok, 'hani ne zaman bana sıra gelecek?' diye durup düşünmek de yok.

GÜNÜN YILDIZI BENİM!
50 metrekarelik alanımda mutlu mesut bana kraliçeymişim gibi davranılmasına 'göz yumuyorum', elimden başka ne gelebilir ki? Şunu söylemeli ama; kişiye özel salon mantığının VİP salonlardan büyük bir farkı var. VİP salonlar birkaç kişiye aynı anda hizmet verebilirken kişiye özel 'Private' salon sizi günün tek yıldızı yapmaya ant içmiş vaziyette. Orada o gün sadece siz ve size hizmet verecek kişiler hazır ve nazır olabiliyor. Ama illa bir arkadaşım da yanımda olsun derseniz o arkadaş sadece bir köşede oturacak, bahtına küsecek, ona bir hizmet verilmiyor.

Fatih Ertuğrul, içki servisi de koymuş salona. Mesela 'masaj yaptırırken bir kadeh şarap içersem çok şahane olur' diyorsanız, tamam. Ya da 'pedikür yapılırken maillerime bakarım ben, işimi de buradan hallederim' diyorsanız o da var. Kalabalıkları sevmeyen ve 'kuaföre gideceğim, bin kadının arasında kalacağım, birileri mutlaka beni lafa tutacak' fobisi olanlar için de iyi bir çözüm. Nazik hanımlar, beyler manikür ve derken masaj koltuğu sırtınıza masaj yaparken bir de pedikürle sizi şımartıyorlar. Elde masaj koltuğunun kumandası, oh yahu diyor insan, günün yıldızı sahiden de benim! Ardından üstüne bir de makyaj; hafif, gündüze uygun. Derken işin olmazsa olmazı, bir fön.

Bütün bu birkaç 'şımartıldığım' saatin ardından kişiye özel salonlar aslında tam da şımartmak istediğiniz insanlara bir hediye vermek istediğinizde işe yarayabilir gibi geldi bana. En çok düğün ve nişanı olanlar talep ediyorlarsa da bana kalırsa tam bir doğum günü hediyesi olur bundan... Cilt bakımı, masaj, lazer epilasyon gibi ekstralar da eklendiğinde aslında koca bir günü 'Private' salonda geçirebilir insan. Eh ayda yılda bir günü böyle geçirmeye de kimsenin itirazı olmaz sanırım. Kimselere bulaşmadan, kimseleri görmeden, dergilere gömülerek bir yandan güzelleşip bir yandan da ruhu dinlendirirken hayat, doğru tahmin ettiniz, çok güzel.