Pazartesi, Mayıs 24, 2010

Hangi An’a Dönmek İsterdiniz?




Uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan biri oldu Anıkolik; hatta son okuduğum o “çok iyi” kitabı hatırlayamıyorum bile. Hatırlamak demişken? Hangi an’ımı hatırlamak isterim şimdi şu an? En mutlu an’lar hangileriydi? Yazarın kahramanı Win’in sözlerini ben söylemiş gibi yapsam şimdi; ne diyordu kitabın başında bir yerlerde Win? “Kırk yaşınızdayken 28 yaşınızdaki küstah duruşunuzu bir an bile olsa yeniden tatmanın neye benzediğini biliyor musunuz? Mükemmelin de ötesinde bir duygu”.

Anıkolik “Mem” ismi verilmiş bir hafıza hapının etrafında gelişen bir roman. Anlatıcı Win 40 yaşında. Yorgun bir hayatın içinde, yorgun bir evlilik, bitkin bir iş, bitmeyen bir kitap, sıkıcı bir üniversiteye hapsolmuş vaziyette. Eh, hepimiz gibi! Geçmişin nasıl olup da geçiverdiğini, karısının birden bire nasıl böylesine değiştiğini, eski Edie’nin nereye gittiğini, duygularının hangi an’da tükendiğini, ne zaman bu denli yabancılaştıklarını, 28 yaşında Whitman büyük ödülünü kazanan ve önünde parlak bir geleceği olduğuna kesin bir gözle bakılan o Win’in nereye gittiğini düşünürken olaylar gelişiyor. Ve evet olaylar, Mem çevresinde gelişiyor.

Mem insanı geçmişindeki o mutlu “an”lara götüren bir ilaç. Sadece an’lar… Win 5 yaşında, annesi henüz yaşıyorlar, durgun bir gölde kanodalar. Win o an’ı yaşarken küçük Win’in içinde gibi hissediyor kendini, Mem alınca o saf mutluluk halini hissediyor… Taze biçilmiş çimlerin kokusu, yeni bir iş aldığımız andaki heyecan, kaybettiğimiz yakınımıza sarıldığımız ya da bize tek bir söz söylediği “sıradan” bir zaman.

Mem’in müptelası olan Win’i haklı bularak okudum ben kitabı… Bir ilaç daha bulsun, biraz daha mutlu olsun, karısını eski haliyle görsünn, onu severek bakan gözleriyle karşılaşsın, o an’lar artsın istedim…

Anıkolik sizi kahramanın yerine koymanın dışında dışarıdan kendi hayatınıza da dönüp bakmanıza yol açan kitaplardan. Neredeydim, nereye gidiyorum? Bulunduğum yerden mutlu muyum, geçmişte hangi an’lara dönmek isterdim gibi sorular sorduran, en nihayetinde de finaliyle göz kamaştıran bir roman. Final şaşırtıcı değil, final şöyle demeli “tam da olması gerektiği” gibi. Bir bakıma hayatlarımız gibi. Sıradan hayatlarımız… Bu “sıradan”hayattan keyif almanın binbir yolu var; bunu tekrar hatırlamak için de bir Mem’e değil ama böyle güzel kitaplar okumaya ihtiyacımız var. Pagan Kennedy’den Anıkolik Siren Kitap’tan…

buyurun trendyol davetiyesi

bugün nefis ray banler var:)
internet alışveriş canavarınız ece'den davetiye:

http://www.trendyol.com/davet/ecearar_6959

Cumartesi, Mayıs 22, 2010

bebeğim, yavrum, elvinim


iyi ki doğdun.
tam sekiz yıl önce bugün...

Cuma, Mayıs 14, 2010

hâlâ markafoni'den alışveriş yapmıyor olabilir misiniz?



valla benim her sabah iple çektiğim an bu. bakalım markafoni'ye neler gelmiş? hemen bir alışveriş, haftada en az üç paket. özenli markafoni kutularından çıkan, gerçekten ucuza aldığım parfümler (en son guess parfüm 50 liraydı galiba), ayakkabılar (en son elle bir ayakkabı zannedersen 40 küsur liraydı), mayolar, terlikler, daha neler neler aldım. şiddetle önermekteyim. bakın bugün şunlar kapıldı; çanta 175'ten 69'a düşmüş, cüzdan 80'den 39'a.

hâlâ da üye değilseniz, referans göstermeniz gerekiyor. bir daha hatırlatayım. ecearar at gmail.com email adresimle beni referans gösterbilirsiniz. sonra ama siz de davet edin arkadaşlarınızı. arkadaşlarınızın yaptığı alışverişlerden de kazanıyorsunuz çünkü... daha ne diyeyim? iyi alışverişler!

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

elvin noktası



hazır "elvin" yazan bir tabela göünce kaçırmadık... anneler günü sabahımız parkta başladı. herkes uyurken babam, elvin, ben uzun bir kahvaltı yaptık parkta, önümüzde menekşeler, masamızda çaylar:) sonra parkaki yürüyüşünde dedesine eşlik etti elvin. sonra dede yorulup eve gitti.

biz "turist" olalım bugün dedik, kendimizi kapalı çarşı civarlarına vurduk, sönmez'den kitap aldık, civciv sevdik, "tavşanlar kaç para?" diye sorduk.

yürüdük, yürüdük, yorulduk... en iyisi evde ayakları uzatmak, balkonda yemek öğle yemeğini dedik... iki gibi geldik. velhasıl pek güzel bir geçirdik...

Çarşamba, Mayıs 05, 2010

bir sürü hıdırellez:)))


blog yazısı okudum bugün. hem sabahtan tüm hıdırellez adetlerine de göz attım. bir de sır: hayatımda hiç hıdırellez dileği dilemedim bugüne dek. ama twitter'dan mı ne, bana da bulaştı dilek heyecanı.

okudum dedim ya, mesela şunu buldum, kısa boylu çocukların oklavayla kafasına vurursanız bugün, boyları uzarmış sene içinde:))) tutmayın beni bugün. ayrıca en bilinen adetin de gül ağacına bağlanan dilek resimleri olduğunu öğrendim. çizerim çizmesine, bağlarım bağlamasına da (gül bahçeli bir ofisten yazıyorum zira şu an), gün doğmadan kağıdın alınması gerekiyormuş ki onu yapamam.

bir arkadaş şimdi, en iyisi bu gece ofiste kalalım dedi çare olarak.

ha bir de aslında denize atılmalıymış o kağıtlar ki onu da yapamayız, mudanya yarım saat uzaklıkta.

eh, bunlar olmadı.... bir de tüm gün açık kalan kapılar pencereler sene boyu bolluk getirirmiş. hanedeki her kişi için ekilen yedi fasulye ya da nohut da bolluk demekmiş. en güzeli şu: bugün tüm günü kırlarda koşup oynayarak geçirirseniz kışınız ferah geçermiş.

ben bugün çimenli bir yerde, sırtımı güneşe verip canım arkadaşımla leziz bir öğle yemeği yedim. bunu kırlarda koşmak olarak adlediyorum:)

ha bir de yine de çizeceğim dileklerimi. ve hatta ilk hıdırellez dileğim olacağı için daha bir neşeyle yapacağım sanırım bunu. siz neler yapacaksınız?

Pazartesi, Mayıs 03, 2010

lunapark macerası





bizimki "lunapark" canavarı. ne gün lunaparka gidilse akşamına "hayatımın en güzel günüydü bugün" der. hatta o gün diyelim bir de istediği yemek oldu akşama, mutluluğu sürer, "demiştim" der, "bugün hayatımın en güzel günü"...

sonra hızını alamaz, lunapark resimleri çizer. kediler dönmedolaba biner, anne ece-çocuk elvin çarpışan arabalarda olur. her resim kağıdına "anne seni seviyorum, I love you" yazar(bunu neredeyse her resminde yapar aslında).

sonra çok mutlu uyur...keşke her gün gitsek...