Cumartesi, Şubat 07, 2009

birkaç mağden kitabı



Perihan Mağden, Refakatçi’nin sonlarını yazarken doğurmuş kızını ve böylesine şeytan bir kızı anlattığı için Tanrı ona Melek’i, yani kızını ceza olarak yollamış. Böylesi bir cezaya hakikaten inanabiliyor olabilir mi bilemem ama okurun kitapta betimlenen o on iki yaşındaki kızı alıp da bir güzel sarsmak ihtiyacı duyduğuna eminim. Omuzlarından tutacaksın kızı, sarsacaksın, derken refakatçiye gelecek sıra... Onu da sarsıp gemiden indireceksin!

Bu mudur Mağden’in başarısı? Budur elbet; okurun aklına getirdikleridir, okuru kızdırmasıdır, öfkelendirmesi ve şaşırtmasıdır ki bu köşe yazılarında bile böyledir. Ciddi ciddi kendine has olmayı başarmış bir isimdir Mağden; hem kitaplarında, hem kitap dışı yazılarında “Bu Perihan Mağden işte!” dersiniz sevinçle. İster kızın ona, ister bayılın, bunu dersiniz... Bu da bir yazarın alabileceği en iyi övgülerden biri değil midir?

Formların meslek bölümünü uzun bir süre “ev kadını” olarak dolduran, “paranoyası olduğu için” şiir yazmayı bıraktığını söyleyen Mağden’i Refakatçi dışında Mutfak Kazaları kitabıyla da bilmek gerekli. Kitap bir çırpıda okunacak cinsten evet, ama sonra tekrar tekrar da okunabilir. Değişik ağızlardan yazdığı, babalara çok kızan, mutfakta bunalan, aşık olup da bunu ifade etmeyi becerebilen insanlar... Mutfak Kazaları neyi anlatıyor derseniz, bunu veririm yanıt olarak...

Cinayet öykülerini seviyor, Dostoyevski’ye, Jane Austen’a, özellikle Uğultulu Tepeler’e, köpeklere bayılıyor. Gökkafes, baz istasyonları, vicdani ret ile ilgili yazdığı yazılarla, F Tipi cezaevlerine karşı duruşuyla, bir köşe yazısı yazıp “roman yazmam lazım” diyerek okuyucularını üzmesiyle tanınıyor. İnternetten nefret ediyor, ona gönderilen mektuplardan, hediyelerden de. Beşiktaş’a bayılıyor, reklamcılık günlerini andığında “senin ruhunu biri araklamış” diyor. Şimdi kimse onun ruhunu araklamadan yazıyor yazılarını, dilediğince...

“Kadri bilinmemiş kelimelerin gizli anlamları var.” tümcesi geliyor bir gece aklına, arkadaşını arayıp hemen tümcenin güzelliğini onaylattığında yeni bir kitabın da startını vermiş oluyor. Çok konuşulan, kanımca kendisinin de en sevdiği kitabı olan “Haberci Çocuk Cinayetleri”nin yani...

Haberci Çocuk Cinayetleri üç bölümden oluşuyor. “Cesaret Kol Gezmiyor” adlı ilk bölümde St. Petersburg Konservatuarı’ndan kovulan çocuğa ne olduğu aslında benim kafamı fena halde kurcalıyor. Derken Mağden, ara ara köşe yazılarına konuk etmekten kendini alamadığı, hayatında bir şekilde yer edinmiş olan “cüce” olgusuna boyun eğip, bu kitapta da onlardan birine rol vererek sürdürüyor kitabını. İkinci bölüm olan “Kadri Bilinmemiş Kelimelerin Gizli Anlamları”, “O zamanlar kağıt fabrikasında çalışıyordum.” diye başlıyor. Bir okur olarak “hangi kağıt fabrikası bu, nereden geldik buraya?” demeden edemiyorum.... Hani biraz önce bir cücenin bıraktığı bir mektup bulmuştuk?

Sonra birden utanıyorum, bu bir roman değildir belki. Belki bir öykü kitabıdır okuduğum. Yapacak tek şey isyan etmeden okumayı sürdürmek. Üçüncü bölüm olan Haberci Çocuk Cinayetleri başlarken kahraman en son haberci bir çocukla vedalaşmıştı. O zaman bu bir roman diyerek sürdürüyorum okumayı. Bu bir öykü kitabı mı roman mı diyerek kitabı bitirdiğimde “öykü-roman” diye nitelendiğini görüyorum. Hımm, diyorum, demek öyle. Kafam karışıyor biraz...

Babalarına bağlılık duyan kızlara ateş püsküren, kitaplarında ve yazılarında anneler ile hırçın ve yalnız çocukları konu edinen Mağden Mutfak Kazaları’nda bakın ne diyor; “babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert, aşklarında hain ve güvenilmezdir.”...

Diğer kitaplarını da başka bir gün anlatırım... Ayrıca yine roman yazmak üzere Radikal'e veda eden Mağden'i özleyeceğim, çok...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

babaların terk ettiği kızlar dan olmak...