Altay Türkçesi: Slerdi cangı cılla utkup turum!
Azerbaycan Türkçesi: Yeni iliniz mübarek olsun!
Başkırt Türkçesi: Hizzi yangı yıl menen kotlayım!
Çuvaş Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap!
Füyu Kırgızcası: Naa cılıngar guttug bolsun!
Gagauz Türkçesi: Yeni yılınızı kutlerim!
Hakas Türkçesi: Naa çılnang alğıstapçam sirerni!
Karaçay-Malkar Türkçesi: Cangı cılığıznı alğışlayma!
Karakalpak Türkçesi: Canga cılıngız kuttı bolsın!
Karay/Karaim Türkçesi: Sizni yanhı yıl bıla kutleymın!
Kazak Türkçesi: Janga jılıngız kuttı bolsın veya Janga jılıngız ben!
Kırım Türkçesi: Yangı ılıngız kaırlı (veya mubarek) olsun!
Kırgız Türkçesi: Cangı cılıngız kuttu bolsun!
Kumuk Türkçesi: Yangı yılıgız kutlu bolsun!
Nogay Türkçesi: Yanga yılıngız men!
Özbek Türkçesi: Yengi yılıngız mübarek bolsun!
Sarı Uygurca Türkçesi: Ak éy yahşi mo!
Şor Türkçesi: Naa çıl çakşı polzun!
Tatar Türkçesi: Sezne yanga yıl belen tebrik item!
Tuva Türkçesi: Caa çıl-bile bayır çedirip or men!
Türkiye Türkçesi: Yeni yılınız kutlu olsun!
Türkmen Türkçesi: Teze yılınızı gutlayaarın!
Uygur Türkçesi: Yengi yılıngızğa mübarek bolsun!
Yakut Türkçesi: Ehigini şanga sılınan eğerdeliibin!''
Salı, Aralık 30, 2008
ya tutarsa:)))
önce dileyeceğiz değil mi, yazacağız, yazacağız ki gerçek olma olasılıkları artsın...
alttaki liste devam ediyor o zaman;
2009'da bir ingiltere seyahati de şart.
meksika 2010'a kadar bekleyebilir ama hazırlıkları yapılsın...
güzellll bir kütüphane sistemine de hayır diyemeyeceğim.
bir sürü ayakkabı ve çantaya, piyangodan çıkacak paraya da:))))
alttaki liste devam ediyor o zaman;
2009'da bir ingiltere seyahati de şart.
meksika 2010'a kadar bekleyebilir ama hazırlıkları yapılsın...
güzellll bir kütüphane sistemine de hayır diyemeyeceğim.
bir sürü ayakkabı ve çantaya, piyangodan çıkacak paraya da:))))
Pazartesi, Aralık 29, 2008
yeni yılda yapılacaklar
kızım şimdiki gibi sağlıklı, neşeli, mutlu olsun. e ama gelecek yıl biraz kilo alsın ve de azıcık boyu uzasın... okulda ilk senesi ya, her şey iyi olsun, okulu sevsin, iple çeksin, ödevlerini yapsın, dersleri iyi olsun...
şimdiii, ulusal bir gazete hakikaten hala gönlümden geçiyor. akşam'daki yazılarımın bitmesinden cidden çok mutsuzum. 2009'da yeni bir gazete bekliyorum...
e artık ispanyolca öğreneyim bu yıl demeyeyim, ayıp oluyor:) ama belli olmaz, vakit varsa belki yine çalışırım kendi kendime. hasta la vista!!!!
yeni bir kitap yazabilme ihtimali zor da, hiç değilse projelendireyim birşeyleri. aklıma iyi bir şeyler gelsin, hiç değilse çatısı olsun yeni bir kitabın, hayali, neşesi, heyecanı olsun.
2008 hakikaten sinema ve film izleme açısından pek vasat geçti bu yıl bana. tekrar döneyim sinemalarıma, gideyim, izleyeyim bol bol...
güzel bir alaçatı tatili olsun yine.
bir yurtdışı tatili de olsun.
bir gemi seyahati olsun bir de:)))
dergiler iyi gitsin...
ailem, sevdiklerim, dostlarım hep iyi olsunlar bu yıl da. herkesin sağlığı, keyfi yerinde olsun.
bol bol kitap okuyayım yine... bıraktım bir iki aydır. iyi değil böyle...
bol bol müzik yine olsun tabii.
kızımla neşeli gezmeler, dostlarla neşeli zamanlar olsun.
şimdiii, ulusal bir gazete hakikaten hala gönlümden geçiyor. akşam'daki yazılarımın bitmesinden cidden çok mutsuzum. 2009'da yeni bir gazete bekliyorum...
e artık ispanyolca öğreneyim bu yıl demeyeyim, ayıp oluyor:) ama belli olmaz, vakit varsa belki yine çalışırım kendi kendime. hasta la vista!!!!
yeni bir kitap yazabilme ihtimali zor da, hiç değilse projelendireyim birşeyleri. aklıma iyi bir şeyler gelsin, hiç değilse çatısı olsun yeni bir kitabın, hayali, neşesi, heyecanı olsun.
2008 hakikaten sinema ve film izleme açısından pek vasat geçti bu yıl bana. tekrar döneyim sinemalarıma, gideyim, izleyeyim bol bol...
güzel bir alaçatı tatili olsun yine.
bir yurtdışı tatili de olsun.
bir gemi seyahati olsun bir de:)))
dergiler iyi gitsin...
ailem, sevdiklerim, dostlarım hep iyi olsunlar bu yıl da. herkesin sağlığı, keyfi yerinde olsun.
bol bol kitap okuyayım yine... bıraktım bir iki aydır. iyi değil böyle...
bol bol müzik yine olsun tabii.
kızımla neşeli gezmeler, dostlarla neşeli zamanlar olsun.
bilin bakalım
bilin bakalım aşağıdaki "bir gün neyi anlayacağız?" konulu ilkokul kompozisyonunu yazan şahıs kim? kim olabilir bunu gazetede köşe yazısı olarak yazan arkadaş? hadi bakalım:)))
"Bir gün, güzel bir gezegende, güzel pazartesiler için uyandığımızı anlayacağız.
Bir gün, bu ülkenin hâlâ güzel bir yer olduğunu anlayacağız.
Bir gün, herkesin birbirine benzemesinin şart olmadığını, farklılıkların zenginlik sayılması gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, Hıristiyan’la Müslüman’ın, Yahudi’yle Budist’in aynı duaları ettiğini anlayacağız.
Bir gün, önemli olanın Türk, Kürt ya da Japon olmak değil, savaştan ya da barıştan yana olmak olduğunu anlayacağız.
Bir gün, kadınların başlarını örtüp örtmemesinden önce, başlarının içinde ne olduğunu önemsemek gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, güzel bir kitaba dalıp gitmenin en büyük zevk olduğunu anlayacağız.
Bir gün, kalp kırmanın kötülüğünü, birini kırdığımız zaman asıl hasarı kendi ruhumuzun gördüğünü anlayacağız.
***
Bir gün, gözyaşlarımızın tadının aynı olduğunu anlayacağız.
Bir gün, insan olmanın acımasızlık gerektirmediğini, merhametin değerini anlayacağız.
Bir gün, bütün kötülüklerin korkmaktan doğduğunu ve korkacak hiçbir şey olmadığını anlayacağız.
Bir gün, bir insanı anlamanın en büyük başarı hikâyesi sayılması gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, kadınlarla erkeklerin hiçbir zaman birbirini tam olarak anlayamayacağını, zaten buna gerek olmadığını anlayacağız.
Bir gün, hayatın küçük hesaplarla harcanmayacak kadar kısa olduğunu anlayacağız.
Bir gün, en çok bağıranın en haklı olmadığını anlayacağız.
Çocuklarımız anlatacak bize bunu. Anlamayacağız, bir daha anlatacaklar. Ta ki biz anlayacak yaşa gelene kadar."
"Bir gün, güzel bir gezegende, güzel pazartesiler için uyandığımızı anlayacağız.
Bir gün, bu ülkenin hâlâ güzel bir yer olduğunu anlayacağız.
Bir gün, herkesin birbirine benzemesinin şart olmadığını, farklılıkların zenginlik sayılması gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, Hıristiyan’la Müslüman’ın, Yahudi’yle Budist’in aynı duaları ettiğini anlayacağız.
Bir gün, önemli olanın Türk, Kürt ya da Japon olmak değil, savaştan ya da barıştan yana olmak olduğunu anlayacağız.
Bir gün, kadınların başlarını örtüp örtmemesinden önce, başlarının içinde ne olduğunu önemsemek gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, güzel bir kitaba dalıp gitmenin en büyük zevk olduğunu anlayacağız.
Bir gün, kalp kırmanın kötülüğünü, birini kırdığımız zaman asıl hasarı kendi ruhumuzun gördüğünü anlayacağız.
***
Bir gün, gözyaşlarımızın tadının aynı olduğunu anlayacağız.
Bir gün, insan olmanın acımasızlık gerektirmediğini, merhametin değerini anlayacağız.
Bir gün, bütün kötülüklerin korkmaktan doğduğunu ve korkacak hiçbir şey olmadığını anlayacağız.
Bir gün, bir insanı anlamanın en büyük başarı hikâyesi sayılması gerektiğini anlayacağız.
Bir gün, kadınlarla erkeklerin hiçbir zaman birbirini tam olarak anlayamayacağını, zaten buna gerek olmadığını anlayacağız.
Bir gün, hayatın küçük hesaplarla harcanmayacak kadar kısa olduğunu anlayacağız.
Bir gün, en çok bağıranın en haklı olmadığını anlayacağız.
Çocuklarımız anlatacak bize bunu. Anlamayacağız, bir daha anlatacaklar. Ta ki biz anlayacak yaşa gelene kadar."
Pazar, Aralık 28, 2008
ikizler olan?
bütün 2009 astroloji yorumlarında ikizler için şu yazıyor:
2009 yılı sizin için son 10 yılın en güzel zamanına işaret etmektedir...
dile kolay, onnnnn yıl! nereye baksam bu yorum...yaso duydun muuuu?
Cuma, Aralık 26, 2008
yeni yıl yazısı
aralık 2006 yazısı:
bak sahiden bekliyordum seni bu sefer. hararetle. hani şu arkadaşın 06 var ya, bir tuhaftı. benden duymuş olma, beni tepetaklak etmeyi başardı. şuydu, buydu derken bir aşağı çekti, bir yukarı. haşin davrandı. ittirdi, kaktırdı. birden de havalara sıçrattı.
işim açısından iyi davrandı ama sağolsun, bana ulusal gazeteleri açtı, beni dergilere falan yolladı, bana bir sürü kitap gönderdi. o açıdan kızgın değilim kendisine, hatta müteşekkirim ama bak beni duygusal anlamda hayli hırpaladı.
ne diyeyim ben şimdi ona? git diyorum, hadi git, bütün yıl oyaladın beni, güle güle git diğer kardeşlerinin yanına, orada kal ama, geri dönme, dönemezsin zaten:)
07 sana gelince, bak ümitle bekliyorum seni, baharı bekler gibi bekliyorum, sen kardeşinden daha iyisin gibi geliyor bana, ittirip kaktırmazsın seni ben, öyle hissediyorum. şükürler olsun, geliyorsun, nereden baksak 48 saat falan kaldı, oh yani, böyle mi beklenir bir şey?
bekliyorum işte. gel bakayım, kurul şöyle bir berjere, anlatayım sana şimdiden. bak neler neler istiyorum senden... sen dinle beni usulca, hepsini gerçekleştirmesen de hayallerimin, bir iki kıyak yaparsın artık.
hoş geldin..
aralık 2007 yazısı:
en kısa zamanda deniz kenarına gidilecek. birkaç taş toplanacak, bu kesin. yeni bloggerların öyküleri okunacak, yazdıkları okunacak. facebook'tan kurtulmak gerek.... Queen Innuendo şahane bir albümdür evet, bu yıl bitmeden dinlenecek çünkü bu yıl galiba hiç dinlenmedi.
kitabımı okuyan sevgili okura teşekkür edilecek, iki bira içene, gel beraber içelim denecek... kozahan'a git diyene, vallahi haklısın, en yakında gideyim denecek, akşam yazılarımı sevene kucak dolu öpücük gönderilecek... evet, bunlar yapılacak.
aralık 2008 yazısı:
sevgili 2008; güzel bir yıldın, teşekkürler. ne hastalıklarla boğuşturdun bizi, ne delice üzdün. insanlık hali, üzüntülerimiz tektük oldu, stresli günlerimiz, depresif günlerimiz... e ama olacak o kadar.
2008 seni unutamam çünkü kızım seninle okula başladı. iki yandan toplu saçlarıyla, sırtına taktığı çantasıyla o hali sayende gözümün önünden gitmeyecek. okumayı çabucak öğrenmesi, bana yazdığı o notlar hep hafızamda kalacak.
2008 sen bana iş anlamında da iyi davrandın. tamam, akşam yazılarım bitti ama bana iki derginin daha editörlüğünü verdin, üçüncü kitabımın yayınlanması senin yılına denk geldi. müteşekkirim.
hem sonra iki nefis alaçatı tatili, istanbul'a küçük seyahatler, tüyap'ta ilk imza günü... bunları da verdin.
2008 sen bana bu yıl bir yeğen de verdin, bak bir iki gün sonra o minik şey bir yaşında olacak.
sen bana mutluluk da verdin 2008. her şey güzeldi, teşekkür ederim....
sevgili 2009;
kardeşin 2008 kadar cömert, eliaçık, hatta ilerigörüşlü ol. bana lütfen iyi davran, sevdiklerime de.
bir sürü iş ver. başka bir gazetenin kapılarını da aç. bol bol seyahat edeyim, kızımla el ele bir yerlere gideyim, güleyim, eğleneyim. krizi geldiği yere geri gönder. herkese sağlık ver. birkaç kilo aldım, onları geri gönder. çok kitap okumamı sağla; yeni bir şeyler yazmam için vakit ver. güzel güzel yemekler yapayım, sevdiklerimle paylaşayım, iyi fotoğraflar çekeyim, tembel olmayayım...
hadi göreyim seni...
Perşembe, Aralık 25, 2008
kar mar
elvin servisle döndü eve. pek "karşı"ydı servis fikrine; böylelikle bunu aşmış oldu. kar bu işe yaradı bari.
"meğer" dedi, "eğlenceliymiş servis işi". benim her gün elvin'i okula bırakıp akşamları da almama şaşıran pekçok insan var. servisle gelince elvin dün, bu işin hakikaten daha kolay olduğunu ben de kendi gözlerimle idrak etmiş oldum:)) hızımı alamadım, kar bahanesiyle sabah da servisle gönderdim. eve döndüğümde çayım hala sıcaktı. yav, ne kolaylıkmış bu...
yalnız şöyle bir sorunum var, on dakika soğukta kalayım, beynim oyuluyor gibi ağrıyor. buna dünden beri bir de böbrek ağrısı eklendi. zannedersem böbrek tabii, bilemiyorum, arkada bir yerler. sağlı sollu bir ağrı.
şimdi hem beynim oyuluyor, hem o ağrı mevcut. hadi bana "şunu yap, geçer" diyin...
ha bir de çocuklaçocuk'un nefis yılbaşı süslerine bakın, el emeği, hem kolay, hem de zevkli. çocuklarla yapmak için harika bir meşgale ayrıca.
bir de ne diyeceğim, eskiden dolaşır dururduk yılbaşı hediyeleri için değil mi? şimdi böyle hava da beter olunca insan çökeyim bilgisayarın karşısına, ona şunu, buna bunu alayım diyor. demiyor mu? her şey var ne de olsa... tabii hediyeyi dokunarak, zahmetle seçmek gibisi yok ama... ne bileyim, biraz böyle olmadık mı, pc başında yemek yiyen, kitabını, hediyesini de ıradan ısmarlayan, yemek tarifi bulan falan... bilemedim... aldınız mı siz yılbaşı hediyelerinizi?
ben hiçbir şey almamış olmanın paniğindeyim de şu an...
"meğer" dedi, "eğlenceliymiş servis işi". benim her gün elvin'i okula bırakıp akşamları da almama şaşıran pekçok insan var. servisle gelince elvin dün, bu işin hakikaten daha kolay olduğunu ben de kendi gözlerimle idrak etmiş oldum:)) hızımı alamadım, kar bahanesiyle sabah da servisle gönderdim. eve döndüğümde çayım hala sıcaktı. yav, ne kolaylıkmış bu...
yalnız şöyle bir sorunum var, on dakika soğukta kalayım, beynim oyuluyor gibi ağrıyor. buna dünden beri bir de böbrek ağrısı eklendi. zannedersem böbrek tabii, bilemiyorum, arkada bir yerler. sağlı sollu bir ağrı.
şimdi hem beynim oyuluyor, hem o ağrı mevcut. hadi bana "şunu yap, geçer" diyin...
ha bir de çocuklaçocuk'un nefis yılbaşı süslerine bakın, el emeği, hem kolay, hem de zevkli. çocuklarla yapmak için harika bir meşgale ayrıca.
bir de ne diyeceğim, eskiden dolaşır dururduk yılbaşı hediyeleri için değil mi? şimdi böyle hava da beter olunca insan çökeyim bilgisayarın karşısına, ona şunu, buna bunu alayım diyor. demiyor mu? her şey var ne de olsa... tabii hediyeyi dokunarak, zahmetle seçmek gibisi yok ama... ne bileyim, biraz böyle olmadık mı, pc başında yemek yiyen, kitabını, hediyesini de ıradan ısmarlayan, yemek tarifi bulan falan... bilemedim... aldınız mı siz yılbaşı hediyelerinizi?
ben hiçbir şey almamış olmanın paniğindeyim de şu an...
Çarşamba, Aralık 24, 2008
kar ve okul
sabah uyanınca pencereye koştum. çocukkenki hisle tamamen zıt... dışarısı karla kaplı ve ben çocuk değilim artık ne yazık ki; evet, nefretle bakıyorum kara. baktım. kızım ise neşeyle. ona tabii, bu nefreti belli etmedim.
giyin ama dedim, dur bakalım, zaman ne gösterecek... bulunduğum sokak uludağ gibi. şehir açıksa bile bizim yol kapalıdır. öyleydi sabah. tek tük gitmeye çalışan araba. kahvaltı yaptık beraber. bizimki saat ilerledikçe "herhalde gitmeyeceğiz" moduna girdi, kartopu planlarına başladı, bana kartoplu bir not yazdı; "bugün kar yayo ya, kartopu oynıcaz ya, seni çok kötü yapıcam" yazıyordu notunda.
okulu aradım, açık...
e gitmek lazım.
taksi yok.
araba çıkmaz.
dedesi götürdü. bi saatte gittik, bir saatte eve geri geldim.
ev sıcak. çocuğun okulda işi ne...
hay allah ya...
bir de dönüşü var bunun...
napıcaz bilmiyorum...
giyin ama dedim, dur bakalım, zaman ne gösterecek... bulunduğum sokak uludağ gibi. şehir açıksa bile bizim yol kapalıdır. öyleydi sabah. tek tük gitmeye çalışan araba. kahvaltı yaptık beraber. bizimki saat ilerledikçe "herhalde gitmeyeceğiz" moduna girdi, kartopu planlarına başladı, bana kartoplu bir not yazdı; "bugün kar yayo ya, kartopu oynıcaz ya, seni çok kötü yapıcam" yazıyordu notunda.
okulu aradım, açık...
e gitmek lazım.
taksi yok.
araba çıkmaz.
dedesi götürdü. bi saatte gittik, bir saatte eve geri geldim.
ev sıcak. çocuğun okulda işi ne...
hay allah ya...
bir de dönüşü var bunun...
napıcaz bilmiyorum...
Salı, Aralık 23, 2008
yapılacak işler
baktım kar yağacak, daha da kapanılacak eve, acayip ufak bir sürü işim vardı, hallettim bugün. bir süpürge torbasını insan ne kadar süre bulamaz değil mi ama, bulamamıştım işte ben... demek sahiden aramamışım... bugün onu aldım mesela. sonra print edilecek bir sürü fotoğraf vardı, onları aldım. kendime kemer, küpe, kot aldım:)))
sonra saçlarımı boyattım. gidip starbucks'ta kendime bir yeniyıl kahvesi ısmarladım. toffee nut latte. o sıra fotoğraflara baktım keyifle. iş yerine uğrayıp bir kahve de orada içtim.
yoruldum bu kadarcık şeyden. cidden yoruldum. yetti sokak gezmesi. elvin'i alıp eve geldim. birkaç gün daha evde oturabilirim artık:)))
sonra saçlarımı boyattım. gidip starbucks'ta kendime bir yeniyıl kahvesi ısmarladım. toffee nut latte. o sıra fotoğraflara baktım keyifle. iş yerine uğrayıp bir kahve de orada içtim.
yoruldum bu kadarcık şeyden. cidden yoruldum. yetti sokak gezmesi. elvin'i alıp eve geldim. birkaç gün daha evde oturabilirim artık:)))
Pazar, Aralık 21, 2008
ev
ev kuşuydum zaten, böyle iyice çıkmam gibi geliyor. ev sahiden şahane oldu. dışarıda kış, evde bahar. elvin'in odası şahane. gidip oturuyorum, öyle bir neşe yükseliyor içimden odaya baktıkça...
sonra salon başka bir yer gibi şimdi.
mutfakta yeni masam, sandalyelerim.
ev düzenli. eşyalar yerli yerinde.
şimdi mesela fotoğraflara el atma vaktidir.
kitapları düzenleme vaktidir...
oh valla, hayat güzel böyle...
sonra salon başka bir yer gibi şimdi.
mutfakta yeni masam, sandalyelerim.
ev düzenli. eşyalar yerli yerinde.
şimdi mesela fotoğraflara el atma vaktidir.
kitapları düzenleme vaktidir...
oh valla, hayat güzel böyle...
Perşembe, Aralık 18, 2008
işler
dergi işleri vardı. yazamadım buraya. bitti dergi. tabii bir başkası başlayacak
ama mesele değil. biraz tatil. anatema
çok güzel gidiyor. baktınız değil mi?
gurur duyuyorum hepimizle...
bu arada;
çam ağacı süslendi
elvin'in odasına çalışma masası ve sandalyesi alındı, oda düzenlendi, harika oldu
halılar yıkanmaya gitti..
biraz bahar temizliği gibi oldu. kış ortasında. olsun, böyle oldu...
ama mesele değil. biraz tatil. anatema
çok güzel gidiyor. baktınız değil mi?
gurur duyuyorum hepimizle...
bu arada;
çam ağacı süslendi
elvin'in odasına çalışma masası ve sandalyesi alındı, oda düzenlendi, harika oldu
halılar yıkanmaya gitti..
biraz bahar temizliği gibi oldu. kış ortasında. olsun, böyle oldu...
Salı, Aralık 16, 2008
Pazartesi, Aralık 15, 2008
iyi ki doğdun tanyatino'm
belki herkes sana tanya dediğinden öbür ismini kullanırdım ben; bana özel ol sen diye; kimse seninle aramıza giremesin diye... okul hallerimizden çok ev hallerimiz aklımda. deli deli, uslu uslu gülmelerimiz, fotoğraf çekimleri!!! için hazırlanıp poz vermemiz, anneciğinin hazırladığı o nefis kahvaltılar. senin yatağına sığışıp uyumalarımız, bizim evin altını üstüne getirmemiz, hep neşeli olmamız, hayatı o yaştaki çocuklar nasıl yaşamalıysa öyle yaşamamız...
sonra mesela daha büyük yaşlar. kardan kapanan yollarda evinde mahzur kaldığım gün. öylece oturmamız, durmamız, gülmemiz...
her şey hep güzeldi seninle. daha da güzel olacak.
Pazar, Aralık 14, 2008
alla alla ya
haşmet babaoğlu'na bişey demiyorum. üstüne okan bayülgen, şimdi teoman. kardeşim yıkma hayallerimizi ya, bari teoman'ı bize bırak. alla alla ya. alla alla...
ayrıca böyle kıskanç kıskanç konuşmak gibi olmasın ama; ayıptır söylemesi bize de bu kadar makyaj yapsalar, azıcık da fotoşop, bizim de olur böyle fotoğraflarımız. kızdırmayın beni:))))
bunlara gıcığım...
* tuna kiremitçi'nin "çok tuhaf günlük" yazıları başta olmak üzere bütün yazdıklarına,
* acayip kalabalık alışveriş merkezlerine
* bir yere girerken siz arkanızdan gelene kapıyı yüzüne çarpmasın diye tuttuğunuzda kapıdan öylece geçip de bir teşekkür etmeyenlere (öyle pişman oluyorum ki kapıyı tuttuğuma, keşke çarpsaydı diyorum içimden)
* tek sıra haline kırmızıda beklerken yandan gelip en öne geçen densiz araba sürücülerine gıcığım.
tamam önemli bir liste değil; zaten bin madde daha yazabilirim ama konu çok geniş... olay tuna kiremitçi'den çıktı, o olmasa diğer gıcık maddeleri de yazılmayacaktı zaten. insan bir gıcık olmaya görsün, her şey öyle görünür zaten. türk kahvesi istersin, sulu bir şey gelir, az şekerli istersin, bala benzer gelen şey. ona da gıcığım tabii.
ibrahim tatlıses'e ezelden beri gıcığım mesela. ama dediğim gibi konu çok geniş, keseyim bari...
tuğçe tatari'nin akşam'daki bir yazısından;
Yağmur Kızılok’un bu projesinde Kiremitçi de kadın çantasıyla poz vermiş. Neden yapmış? Hiçbir fikrim yok. İlhan Mansız artık şov dünyasının bir parçası ama ya Tuna? “Edebiyatçıyım” derken gamzeli evliliğiyle magazinlere düştü. “Ay çok rahatsızım bu magazinden” derken ünlü kadınlarla magazine daha da girdi, çıktığı programlarda şarkı söyledi, gitar çaldı. Sonra aniden grup kurdu “Albüm çıkartacağım” dedi. Şimdi de poz vermiş. Bu adam meşhur olma durumunu devam ettirmek istemiyor da ne istiyor Allah aşkına? Bir de köşe yazıyor. Tuna Kiremitçi kimdir deseler ne cevap verirsiniz? “Çok yakında bir dizide jön rolüyle karşıma çıkarsa şaşırmam” benim cevabımdır. Son dönemin Aşk-ı Memnu’larından filan teklif gelseydi “hayır” der miydi sizce?
* acayip kalabalık alışveriş merkezlerine
* bir yere girerken siz arkanızdan gelene kapıyı yüzüne çarpmasın diye tuttuğunuzda kapıdan öylece geçip de bir teşekkür etmeyenlere (öyle pişman oluyorum ki kapıyı tuttuğuma, keşke çarpsaydı diyorum içimden)
* tek sıra haline kırmızıda beklerken yandan gelip en öne geçen densiz araba sürücülerine gıcığım.
tamam önemli bir liste değil; zaten bin madde daha yazabilirim ama konu çok geniş... olay tuna kiremitçi'den çıktı, o olmasa diğer gıcık maddeleri de yazılmayacaktı zaten. insan bir gıcık olmaya görsün, her şey öyle görünür zaten. türk kahvesi istersin, sulu bir şey gelir, az şekerli istersin, bala benzer gelen şey. ona da gıcığım tabii.
ibrahim tatlıses'e ezelden beri gıcığım mesela. ama dediğim gibi konu çok geniş, keseyim bari...
tuğçe tatari'nin akşam'daki bir yazısından;
Yağmur Kızılok’un bu projesinde Kiremitçi de kadın çantasıyla poz vermiş. Neden yapmış? Hiçbir fikrim yok. İlhan Mansız artık şov dünyasının bir parçası ama ya Tuna? “Edebiyatçıyım” derken gamzeli evliliğiyle magazinlere düştü. “Ay çok rahatsızım bu magazinden” derken ünlü kadınlarla magazine daha da girdi, çıktığı programlarda şarkı söyledi, gitar çaldı. Sonra aniden grup kurdu “Albüm çıkartacağım” dedi. Şimdi de poz vermiş. Bu adam meşhur olma durumunu devam ettirmek istemiyor da ne istiyor Allah aşkına? Bir de köşe yazıyor. Tuna Kiremitçi kimdir deseler ne cevap verirsiniz? “Çok yakında bir dizide jön rolüyle karşıma çıkarsa şaşırmam” benim cevabımdır. Son dönemin Aşk-ı Memnu’larından filan teklif gelseydi “hayır” der miydi sizce?
Cumartesi, Aralık 13, 2008
tatil bitti mi şimdi
aslında biliyorsunuz; bana her gün tatil/ deliye her gün bayram. evden çalışında gece veya gündüz farkı bile yok. dolayısıyla dokuz günlük bir tatil benim için elvin'in daha çok yanımda olduğu bir zamandan başka bir şey değil. kuzucukla gitmeyi sevdiğimiz bir sürü yere gittik ilk iki gün. pizza, dondurma keyifleri, ardından kahve ve market alışverişleri; klasik rutinimiz...
sonra elvin babasıyla, ben istanbul'da.
geldik, yine biraz kendimizi sokaklara attık. bugün cumartesi. çizgi film hali, ev hali.
bir yerlere gitmek her zaman güzel ama evde olmak da çok güzel... yedincioda "umarım iyi geçmiştir tatiliniz" demiş, evet, sahiden güzeldi.
alain de botton'un yeni kitabı alındı mı bakayım? her eve lazım...
Pazar, Aralık 07, 2008
profesör
çocuk okula başlayalı üç ay oldu. okuyor ve yazıyor. bunun yanı sıra ciddi ciddi ngilizce konuşuyor; ben zannedersem ilkokul beşte bu kadarını bilmiyordum. paletle yüzüp tramplenden atlıyor, satranç oynuyor, sunum yapıyor, matematikte onluk sistemine geçmiş bulunuyor.
ben anlamadım üç ayda bunları öğretiyorsalar sonra ne olacak?
zannedersem ilköğretim biterken profesör diploması alacaklar.
anlamadım valla...
ben anlamadım üç ayda bunları öğretiyorsalar sonra ne olacak?
zannedersem ilköğretim biterken profesör diploması alacaklar.
anlamadım valla...
Cumartesi, Aralık 06, 2008
sevdiğim yerler sobesi
bartonfink sobeledi.zor bir soru. en sevdiğim on yer? on yer seviyor muyumdur?
zor olacak ama...
peki bakalım...
1. evim. ev kavramı yani. dünyanın her yerinde olabilir, mesele değil.
2. bursa'da kimi yerler. her yer değil. belki en çok çekirge, kükürtlü civarları. hep gittiğim yerler bir de; mesela high-out.
3. mudanya/ kafeman. otuz yıldır oradayım yazları. orada büyüdüm, orada yüzmeyi öğrendim, saklambaç oynadım, daldım, güldüm, ağladım. en yakın arkadaşım oradaydı. artık nadiren geliyor; randevulaşıyoruz, ama olsun...kızım da doğduğundan beri orada... aydacığım da yazları orada. süper.
4. istanbul'un kimi yerleri. özellikle caddebostan'da hamam sokak. dört yılım o sokakta geçti ve en sevdiğim yanı bir mahalle havasında olmasıydı. o yıllarda öyleydi. bakkal, yanında kasap, terzi, elektrikçi, şarküteri vs. yanyana dizilmişti. herkes birbirini tanırdı ve mahallenizden çıkmadan her şeyi çözebilirdiniz. iyiydi yani. istanbul'da "cadde"de olmayı severim, beyoğlu'nu, taksim'i, pano'yu mesela çok severim. çok.
5. eskişehir. şaşıranlar olabilir. 1.5 yıl yaşadım orada. çok zevkle yaşadım. tramvayını, öğrenci kafelerini, heykellerini, kaldırım taşlarını, zerafetini sevdiğim bir şehir. bursa'da yaşamasam ve o kadar soğuk olmasa yine orada yaşamak isterim. yılmaz büyükerşen'e en derin şükranlarımla...
6. leeds'te corn exchange. bir yıl yaşadım leeds'te. hala kabuslarımda orada kaybolurum, nefret ederim o şehirden. ama corn exchange benim için özeldi. içine girip kaybolduğum bir yerdi. ruhen kaybolduğum. o yüzden bir daha orayı görmeyi çok isterim.
7. alaçatı cadde 79 iki kere gidip kaldığım bir yer. adım attığım an aşık olduğum bir mekan. sonsuza kadar oraya gidebilirim. ilaveten 15 Eylül Kıraathanesi'ni de ekleyebilirim bu maddeye. Ama Gülben'le keyifli ikisi de. Onu da peşin söyleyeyim.
8. doksanlı yıllarda en sevdiğim yerlerden biriydi salhane. bozcaada'da. artık yok-muş.
9. özgür ve nurdan'ın evi. her zaman bana kapıları açık, misafir olmadığım iki ev. kendimi hep içlerinde iyi hissettiğim.
10. bütün okyanus kıyıları. gitmediğim meksika. göl kenarlarındaki yalnız evler. taş evler, bağ evleri.
sardunya'yı sobeledim.
zor olacak ama...
peki bakalım...
1. evim. ev kavramı yani. dünyanın her yerinde olabilir, mesele değil.
2. bursa'da kimi yerler. her yer değil. belki en çok çekirge, kükürtlü civarları. hep gittiğim yerler bir de; mesela high-out.
3. mudanya/ kafeman. otuz yıldır oradayım yazları. orada büyüdüm, orada yüzmeyi öğrendim, saklambaç oynadım, daldım, güldüm, ağladım. en yakın arkadaşım oradaydı. artık nadiren geliyor; randevulaşıyoruz, ama olsun...kızım da doğduğundan beri orada... aydacığım da yazları orada. süper.
4. istanbul'un kimi yerleri. özellikle caddebostan'da hamam sokak. dört yılım o sokakta geçti ve en sevdiğim yanı bir mahalle havasında olmasıydı. o yıllarda öyleydi. bakkal, yanında kasap, terzi, elektrikçi, şarküteri vs. yanyana dizilmişti. herkes birbirini tanırdı ve mahallenizden çıkmadan her şeyi çözebilirdiniz. iyiydi yani. istanbul'da "cadde"de olmayı severim, beyoğlu'nu, taksim'i, pano'yu mesela çok severim. çok.
5. eskişehir. şaşıranlar olabilir. 1.5 yıl yaşadım orada. çok zevkle yaşadım. tramvayını, öğrenci kafelerini, heykellerini, kaldırım taşlarını, zerafetini sevdiğim bir şehir. bursa'da yaşamasam ve o kadar soğuk olmasa yine orada yaşamak isterim. yılmaz büyükerşen'e en derin şükranlarımla...
6. leeds'te corn exchange. bir yıl yaşadım leeds'te. hala kabuslarımda orada kaybolurum, nefret ederim o şehirden. ama corn exchange benim için özeldi. içine girip kaybolduğum bir yerdi. ruhen kaybolduğum. o yüzden bir daha orayı görmeyi çok isterim.
7. alaçatı cadde 79 iki kere gidip kaldığım bir yer. adım attığım an aşık olduğum bir mekan. sonsuza kadar oraya gidebilirim. ilaveten 15 Eylül Kıraathanesi'ni de ekleyebilirim bu maddeye. Ama Gülben'le keyifli ikisi de. Onu da peşin söyleyeyim.
8. doksanlı yıllarda en sevdiğim yerlerden biriydi salhane. bozcaada'da. artık yok-muş.
9. özgür ve nurdan'ın evi. her zaman bana kapıları açık, misafir olmadığım iki ev. kendimi hep içlerinde iyi hissettiğim.
10. bütün okyanus kıyıları. gitmediğim meksika. göl kenarlarındaki yalnız evler. taş evler, bağ evleri.
sardunya'yı sobeledim.
Cuma, Aralık 05, 2008
bayram/tatil
neşeli, mutlu, sevgi, dostluk, aşk, çoluk çocuk, yemek, güneş, oyun, sanat, şeker dolu bir bayram tatili olsun.
Çarşamba, Aralık 03, 2008
Pazartesi, Aralık 01, 2008
bir duyuru
YENİ YIL GALA KONSERİ
SOLİST : GHEORGHE ZAMFİR (Pan flüt)
İSTANBUL METROPOLİTAN SENFONİ ORKESTRASI
ŞEF : ILARION IONESCU-GALATI
Yer :Türker İnanoğlu Maslak Show Center
Tarih :27 ARALIK 2008 Saat: 20.30
İlk olarak geçtiğimiz yıl İstanbul Metropolitan Kültür ve Sanat Platformu tarafından düzenlenen ve büyük ilgi gören Yeni Yıl Gala Konserlerinin ikincisi bu yıl dünya çapında ünlü panflüt virtüozu Gheorghe Zamfir’i konuk ediyor. Ülkemizde de tanınan ve renkli programlarıyla beğeniyle izlenen Romen şef Ionescu-Galati’nin yönetimindeki İstanbul Metropolitan Senfoni Orkestrası’nın eşlik edeceği konserde, tanınmış müzikal, operet ve valslerden oluşan sevilen eserlerin yanısıra, sürprizler de yer alacak. Gheorghe Zamfir (Pan flüt) 6 Nisan 1941 Romanya Gaesti doğumlu sanatçı, tartışmasız olarak gelmiş geçmiş en büyük pan flüt üstadı olarak kabul edilmektedir. Önceleri akordeoncu olmak isteyen sanatçı, 14 yaşında pan flüt ile tanıştı, çalmayı büyük ölçüde şahsi çabalarıyla öğrendi. Daha sonra Bükreş Müzik Akademisi’ne kabul edilen Zamfir, burada Fanica Luca ile çalıştı. Romen halk müziği araştırmacısı İsviçreli Marcel Cellier tarafından “keşfedilmesi” üzerine dikkatleri üzerine toplamayı başardı. Romen tarzı pan flüt’ü (ney) geliştirdi ve 20 borulu sistemi 30’a çıkardı, dudak hakimiyeti ile de her borudan dokuz tona kadar değişik sesler çıkarmayı başardı. 50 yılı aşkın kariyerinde 120 altın ve platin plak ödülü ve toplam 120 milyon albüm satışı ile alanında kırılması zor bir rekora ulaştı. Otobiyografisi ve metod kitapları çok satanlar listesine girdi. Albümlerini tanıtmak amacıyla çıktığı pekçok televizyon reklamından dolayı, pan flütün geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Klasik Avustralya filmi Picnic at Hanging Rock için yaptığı müzik ile film müziği alanına da giren sanatçı, daha sonra Sergio Leone’nin 1984 yapımı ünlü filmi Once Upon a Time in America, aynı yıl Karate Kid ve en son olarak Tarantino yapımı Kill Bill Vol. 1 için yaptığı müzik ve pan flüt yorumu ile dünya çapında üne kavuştu. Zamfir, 2006 yılında anavatanı Romanya’ya dönerek Bükreş’e yerleşmiş olup, pan flüt derslerinin yanısıra turne ve kayıtlarını buradan sürdürmektedir. Ilarion Ionescu-Galati 1937 Romanya doğumlu sanatçı, dört yaşındayken kemana başlamış, daha sonra Bükreş Konservatuar’na girerek eğitimini burada sürdürmüştür. İlk solistlik deneyimini 17 yaşındayken Bükreş Ulusal Radyo Orkestrası eşliğinde Wieniawski 1. Konçerto’yu yorumlayarak yaşayan Galati, bunu takiben ülkesinin tüm senfonik orkestralarına solist olarak davet edilmiş, yanısıra dünyanın önemli orkestralarıyla da çalma fırsatını yakalamıştır. 1961’de George Enescu Uluslar arası yarışmasını kazanarak büyük bir başarı yakalamış, daha sonra Enescu bursunu da alarak öğrenimini sürdürmüştür. Akabinde Enescu Filarmoni Orkestrası’nın giriş sınavlarını kazanarak orkestranın hem kadrolu sanatçısı, hem de solisti olmuştur. Çocukluğundan itibaren orkestra şefliğine de büyük ilgi duymuş ve Basarab, Elenescu ve ünlü Sergiu Celibidache gibi şeflerle çalışma olanağını yakalamış, bunu Paris’te Dervaux ve Munch ile yaptığı çalışmalar izlemiştir. 1968’de Paris Ecole Normale du Musique’in şeflik sınıfından birincilikle mezun olmasının ardından Amerika’ya giderek Leopold Stokowski ve Eugene Ormandy gibi efsane şeflerle tekniğini geliştirmiştir. Ülkesine dönerek Brasov Filarmoni Orkestrası’nın daimi şefliğine getirilen sanatçı, bu topluluğun yanısıra dünyanın önde gelen orkestralarını da yöneterek hatırı sayılır bir kariyere imza atmıştır. Bir dönem İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın da genel sanat yönetmenliği görevini üstlenmiş olan Galati, ülkemiz Kültür Bakanlığı ve Japonya Suzuki Akademisi tarafından verilen Şeref Diplomaları sahibidir. 2002’de Romanya Müzik Eleştirmenleri Büyük Ödülü’ne layık görülen Galati, iki yıl sonra ise “Ordinul Meritul Muzikal-Mare Ofiter” ödülünü almış, ayrıca geçtiğimiz yıllarda kendisine ülkesinin çeşitli şehirlerinin belediye ve valilikleri tarafından “Excellency-Mükemmellik Diplomaları” verilmiştir.
SOLİST : GHEORGHE ZAMFİR (Pan flüt)
İSTANBUL METROPOLİTAN SENFONİ ORKESTRASI
ŞEF : ILARION IONESCU-GALATI
Yer :Türker İnanoğlu Maslak Show Center
Tarih :27 ARALIK 2008 Saat: 20.30
İlk olarak geçtiğimiz yıl İstanbul Metropolitan Kültür ve Sanat Platformu tarafından düzenlenen ve büyük ilgi gören Yeni Yıl Gala Konserlerinin ikincisi bu yıl dünya çapında ünlü panflüt virtüozu Gheorghe Zamfir’i konuk ediyor. Ülkemizde de tanınan ve renkli programlarıyla beğeniyle izlenen Romen şef Ionescu-Galati’nin yönetimindeki İstanbul Metropolitan Senfoni Orkestrası’nın eşlik edeceği konserde, tanınmış müzikal, operet ve valslerden oluşan sevilen eserlerin yanısıra, sürprizler de yer alacak. Gheorghe Zamfir (Pan flüt) 6 Nisan 1941 Romanya Gaesti doğumlu sanatçı, tartışmasız olarak gelmiş geçmiş en büyük pan flüt üstadı olarak kabul edilmektedir. Önceleri akordeoncu olmak isteyen sanatçı, 14 yaşında pan flüt ile tanıştı, çalmayı büyük ölçüde şahsi çabalarıyla öğrendi. Daha sonra Bükreş Müzik Akademisi’ne kabul edilen Zamfir, burada Fanica Luca ile çalıştı. Romen halk müziği araştırmacısı İsviçreli Marcel Cellier tarafından “keşfedilmesi” üzerine dikkatleri üzerine toplamayı başardı. Romen tarzı pan flüt’ü (ney) geliştirdi ve 20 borulu sistemi 30’a çıkardı, dudak hakimiyeti ile de her borudan dokuz tona kadar değişik sesler çıkarmayı başardı. 50 yılı aşkın kariyerinde 120 altın ve platin plak ödülü ve toplam 120 milyon albüm satışı ile alanında kırılması zor bir rekora ulaştı. Otobiyografisi ve metod kitapları çok satanlar listesine girdi. Albümlerini tanıtmak amacıyla çıktığı pekçok televizyon reklamından dolayı, pan flütün geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Klasik Avustralya filmi Picnic at Hanging Rock için yaptığı müzik ile film müziği alanına da giren sanatçı, daha sonra Sergio Leone’nin 1984 yapımı ünlü filmi Once Upon a Time in America, aynı yıl Karate Kid ve en son olarak Tarantino yapımı Kill Bill Vol. 1 için yaptığı müzik ve pan flüt yorumu ile dünya çapında üne kavuştu. Zamfir, 2006 yılında anavatanı Romanya’ya dönerek Bükreş’e yerleşmiş olup, pan flüt derslerinin yanısıra turne ve kayıtlarını buradan sürdürmektedir. Ilarion Ionescu-Galati 1937 Romanya doğumlu sanatçı, dört yaşındayken kemana başlamış, daha sonra Bükreş Konservatuar’na girerek eğitimini burada sürdürmüştür. İlk solistlik deneyimini 17 yaşındayken Bükreş Ulusal Radyo Orkestrası eşliğinde Wieniawski 1. Konçerto’yu yorumlayarak yaşayan Galati, bunu takiben ülkesinin tüm senfonik orkestralarına solist olarak davet edilmiş, yanısıra dünyanın önemli orkestralarıyla da çalma fırsatını yakalamıştır. 1961’de George Enescu Uluslar arası yarışmasını kazanarak büyük bir başarı yakalamış, daha sonra Enescu bursunu da alarak öğrenimini sürdürmüştür. Akabinde Enescu Filarmoni Orkestrası’nın giriş sınavlarını kazanarak orkestranın hem kadrolu sanatçısı, hem de solisti olmuştur. Çocukluğundan itibaren orkestra şefliğine de büyük ilgi duymuş ve Basarab, Elenescu ve ünlü Sergiu Celibidache gibi şeflerle çalışma olanağını yakalamış, bunu Paris’te Dervaux ve Munch ile yaptığı çalışmalar izlemiştir. 1968’de Paris Ecole Normale du Musique’in şeflik sınıfından birincilikle mezun olmasının ardından Amerika’ya giderek Leopold Stokowski ve Eugene Ormandy gibi efsane şeflerle tekniğini geliştirmiştir. Ülkesine dönerek Brasov Filarmoni Orkestrası’nın daimi şefliğine getirilen sanatçı, bu topluluğun yanısıra dünyanın önde gelen orkestralarını da yöneterek hatırı sayılır bir kariyere imza atmıştır. Bir dönem İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın da genel sanat yönetmenliği görevini üstlenmiş olan Galati, ülkemiz Kültür Bakanlığı ve Japonya Suzuki Akademisi tarafından verilen Şeref Diplomaları sahibidir. 2002’de Romanya Müzik Eleştirmenleri Büyük Ödülü’ne layık görülen Galati, iki yıl sonra ise “Ordinul Meritul Muzikal-Mare Ofiter” ödülünü almış, ayrıca geçtiğimiz yıllarda kendisine ülkesinin çeşitli şehirlerinin belediye ve valilikleri tarafından “Excellency-Mükemmellik Diplomaları” verilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)