(bir akşam yazısı daha)
Ben daha çoluk çocuğa karışmamışken en yakın arkadaşlarımdan biri doğum yapmıştı. “Gitmem lazım, bebeği de görmem lazım, bir de hediye almam lazım” diyerek ortalıkta dolaşıyordum. O gün arkadaşlarım bana ısrarla “Bırak iş yerinde yemek yemeyi, orada etli pilav vardır şimdi” deyip duruyordu. Yahu, nereden biliyorlar, arkadaşımın evinde olacak yemeği diye kafa yoruyorum ama nafile. Velhâsıl aldım bir hediye, gittim arkadaşıma. Bir kadın ordusu odalar arasında dolaşıp duruyordu. Ayakkabılarımı çıkartmam şartmış gibi geldi çünkü benimle aynı anda gelen birçok kadın otomatiğe bağlamış bir biçimde şıp diye ayakkabılarını çıkartıp çantalarında bulunan terliği giyiverdiler. Benim çantadakiler kalemdi, defterdi öyle şeyler. İlk sıcak basmasını o anda yaşadım. Ardından evdeki tek çıplak ayaklı kadın olarak arkadaşımı aramaya koyuldum... O da ne, kabus gibi, onlarca kadın vızır vızır... Konuşuyorlar, herkes selam veriyor, hâl hatır soruyor, kız tarafı mı diyor, oğlan mı diye ekliyor, süzüyor falan. Yatak odasına rötarla da olsa ulaştım...
Ne çabuk geçti 40 gün
ArkadaŞIm bir kraliçe gibi yatakta yatıyordu, ayağının ucunda kadife kırmızı bir yastık, gelen giden önce bizimkini öpüyor, derken bebeğe “Aman da aman, aynı babası” diyor (bunu diyenler genelde erkek tarafıydı gerçi), sonra da dönüp yastığa kurdeleli, nazar boncuklu bir altın iğneleyip odadan çıkıyor. Ben şaşkınlıkla bir sandalyeye çöküp olan biteni izledim önce, derken herkesin kınayan bakışlarına aldırmadan altın olmadığı belli olan paketi yatağa bıraktım. Tam o sırada elime etli bir pilav tutuşturuldu ve birileri bana jimnastiğe gidip gitmediğimi sordu. Yaşlı bir teyze benden önce davranıp “Ne çabuk geçti 40 gün” dedi, arkadaşım da ona şöyle bir bakıp, “Teyzeciğim, artık 20 gece ve 20 gündüz geçmesi yeterli mevlit için” dedi. Demek bu devrin çocukları fast-food tarzı hayata daha doğuştan başlıyor...
Derken herkes bir anda çantalarından örtü çıkartıp da başına koyduğu sırada, bir başkası bir yandan dua okur gibi yapıp bir yandan da tenis derslerinin saatinin ne kadar olduğunu bana iletti. Bir başkası elime kolonya sıkarken küçük bir çocuk da mavi jelatinle kaplı bir çikolatayı elime tutuşturdu. Her şey bana o kadar gerçek dışı ve inanılmaz göründü ki; tabağımı ısrarla kalem gibi sarılmış dolmalarla doldurmaya çalışan bir teyzeden kaçarak balkona çıktım. Orada da herkes fosur fosur sigara içiyor ve sigaranın zararlarından bahsediyordu. Biri tekrar kız tarafından olup olmadığımı sordu; kendimi erkek tarafını gizlice dinlemekte olan bir ajan gibi hissedip de rahatsız olunca sigaramı söndürmek üzere erkek tarafı kadınlarının ortasındaki kül tablasına eğilince olan oldu; “Hani sizin terlikleriniz ama?” dedi bir tane kadın, işte bu soruya nasıl bir yanıt vermem gerektiğini bilemedim. Öylece durdum ve sonra “Şimdi gider giyerim” diyerek kaçtım evden.
2 yorum:
Sevgili Ece yazdıklarını ilgiyle okuyorum.Kızın çok şeker.
Loğusalık etkinliklerine gelince bu olay bildik bileli böyle...
Değiştirmek mümkün değil sevğiler.
teşekkürler siyah inci
Yorum Gönder