Bari kitabınız dolaşsın...
Bookcrossing.com'un büyük başarısından sonra kitapların dolaşmasıyla ilgili bir çaba da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden. 'İnsanların kamuya açık mekanlarda buldukları kitapları okuduktan sonra, yine kamuya açık yerlere bırakmaları' üzerine bir sistem yani. Önayak olmak için de birkaç kitabı kendisi bırakıvermiş koca belediye.
'Zararlı Alışkanlıklar', 'Aile İçi İletişim' türü kitapların yanında 'İnsanlarımız' diye bir seri var, denizotobüsü beklerken bana denk gelen buydu. Gerçi stantlarda neredeyse yüzlerce bu kitaptan vardı ama ne hikmetse deniz otobüsü bekleyen bir o kadar insan da boş boş oturmayı bedava da olsa bir kitaba tercih etmiş görünüyordu.
Belediye sizlerden bu kitabı okuduktan sonra kafelere, metrolara bırakmanızı istiyor. Hatta kitabın arka tarafına konulmuş olan kodu seyyarkitap.com adresinde gerekli yerlere girerek mümkünse kitabı nereden alıp nereye bıraktığınızı bildirmenizi de istiyor. Yani belediye kitap hakikaten dolaşsın istiyor... Ama tabii, bu kitaplar da iyi hoş da, madem belediye de az kitap okunduğunun farkında, biraz daha eğlenceli şeyler sunabilir seyyar okurlarına...
--------------------------------------------------------------------------------
Kaybolan insanlar
Ben ilk kitabı görmemiştim. 'İnsanlarımız'ın ikincisine göz atma fırsatı bulmuşum, kaçırır mıyım? Elimdeki kitapta tanıtılan isimlerden biri tam bir başarı hikayesi olarak lanse edilen Emrah Yücel, hani Hollywood film afişleri yapan zat. Marangozcuda, terzide, mefruşatçıda çıraklıkla başlayan yolculuğu baştan sona okunabilir tabii de, ben en çok şunu sevdim, 'aman, kim okuyacak şimdi o kitabı?' diyenlere hizmetim olsun.
'New York'a yerleşerek yeni bir hayata başlama kararı aldığım gün hayatımın dönüm noktası denebilir. On senelik Amerika hayatım bir yılbaşı sabahı aniden verilmiş bir kararın sonucudur. Ama bu tip radikal değişiklikler her zaman dikkatimi çekmiştir. Küçükken radyoda kayıp haberlerini dinler ve kaybolanlara özenir, onlar için hayaller kurardım.'
Konuyla ilgili bir haber...
Elbette konuyla ilgili, 'ne iyi oldu' kabilinden haberler de yapılmış. Örneğin bir gazete bu projenin ne kadar çok işe yarayacağından söz edip ardından da şöyle demiş; 'Vatandaşlar, uygulamadan çok memnun kaldıklarını dile getirirken, kitap okuyan sayısının artması bekleniyor.' Bu tümceyi okuyunca koca bir kahkaha attım evde. 'Öğleden sonra şiddetli sağanak yağış bekleniyor' gibi bir şey bu. Yani şaşırtıcı bir gelişme, hiç beklenmedik anda oluverecek bir hadise, bu da nereden çıktı tarzı bir ifade...
Ha bir de şu var; 'Bu kitap herkesindir' yazıyor kitabın arkasında, hem de bold karakter ile yazılmış ve sonuna da ünlem işareti konmuş. Derken şöyle deniyor; 'Kitabı okudunuz, okuyan topluma katkı sağladınız, bu bilgileri sevdiklerinizle paylaşmak istiyorsanız, kitabı uygun bir yere bırakınız.'
Yani bu kitapların evde durduğu her gün kabahat, ona göre... (15.06.2006 tarihli yazı)
Salı, Haziran 27, 2006
Pazartesi, Haziran 26, 2006
yazlık durumları-çıkış
gece rahat uyuyabilmek için panjurlar açık biraz. bu durumda, bizimkisi sabahın yedisinde uyanmakta bir mahsur görmüyor tabii. derhal ananesinin yanına koşuyor, ananesi ona kahvaltı yaptırmaya çalışıyor, ben yarı uykuda duyuyorum bunları. derken efendim, ben de teşrif edip kahvaltı yaptıktan sonra havuz kenarı. bu sene şahane, geçen senekinden yüzde otuz daha şahane... kolluk veya simitle yüzüyor, bana ihtiyaç duymuyor, havuzdan çıkınca yanıma geliyor, kuruluyorum, azıcık dinleniyor, derken yine yüzüyor, akşamı ediyoruz. bir sürü kitap deviriyorum ben de. bazısı kendim için, bazısı yazmam gerektiği için. ancak tabii son birkaç kitabım hakikaten şahaneydi.
Naim Dilmener, Eleştirmenin Günlüğü
Serdar Turgut, Şahsi Bir New York Biyografisi
Aslı Tohumcu, Yok Bana Sensiz Hayat
son birkaç kitaptı okuduğum. Şimdi okkalı bir şey okuyorum, adı Çıkış. SON ZAMANLARDA OKUDUĞUM EN İYİ KİTAP diye bağırmak istiyorum, Tanrım, bana bunu yollayan yayınevinin işlerini açık et de diyorum, bir gerilim-polisiye diye nitelenmiş ama bundan çok daha fazlası... hem çok zarif, hem çok heyecanlı, hem çok nasıl desem ŞAHANE BİR KİTAP. herkes okusun demiyorum da, kitap okumayı seven herkes okusun diyorum da başka da bir şey demiyorum. İthaki'ye teşekkürler.
Cuma, Haziran 23, 2006
22 haziran Akşam yazısı
Oyun bağımlıları için yaz kampı
ece.arar@aksam.com.tr
Bilgisayar oyun bağımlıları var; bu yeni bir haber değil. Ama bilgisayar bağımlılarını iyileştirmeye yönelik aktivitesi yeni ve üstelik dünyada da bir ilk. Smith ve Jones isimli adamlar temmuzun 10'unda başlayıp iki hafta sürecek bir yaz kampı tasarlamışlar. Bağımlıları Hollanda ve Almanya'da ağırlayacaklarmış.
Kampta; bilgisayar oyunlarının hayata verdiği zarara bakılacak, ardından da oyun olmadan da hayatın güzelliklerle dolu olduğu uygulamalı olarak gösterilecekmiş.
Aslında fikir fena değil; yine takımlar kurulacak, yine bir oyun oynanacak ama bu oyun gerçek hayatta olacak. İki hafta böylesi bir bağımlılıktan kurtulmak için yeterli olacaksa eğer, neden denenmesin, öyle değil mi? İlgilenenler ve bittabi parası olanlar www.smithandjones.nl'ye göz atabilir.
Eleştirmenin günlüğü
Naim Dilmener'in geçen ay çıkan kitabını almadığım her günü bir vicdan azabı duyarak geçirdim, nihayet bir arkadaşımın kitabı hiç ummadığım bir anda bana hediye etmesiyle de huzura kavuştum. Yanımda okunmayı bekleyen birkaç kitap daha olmasına karşın, hızla kitabı okumaya başladım. Daha kitabın en başlarında kendi adıma da rastlayınca sevindim tabii de; kitaptan aldığım keyfin yanında bunun ne önemi var?
Naim Dilmener içi dışı bir bir insan. İflah olmaz bir koleksiyoncu üstelik; yani kim gidip de ilk Sezen Aksu plağından kendinde olmasına karşın, her gördüğü yerde bir tane daha alır; kim her gün dört gözle postacının getireceği yeni albümleri bekler?
Anneler Günü'nde örneğin; çıkmış annesine hediye almaya. Dayanamamış, yine girmiş bir plakçıya ve eli kolu dolu bir vaziyette ayrılmış oradan. Üstelik aradan daha dört gün geçmiş ama Dilmener'in günlüğünde şu tümce var; 'Uzun bir aradan sonra nihayet bir şeyler aldım bugün.' Birkaç günü bile hiçbir albüm almadan geçiremeyen bu adam, üstelik çok da çalışkan bir yazar. Onca Radikal, Milliyet Sanat yazıları arasında kim istese görüş bildirmiş (ben de bir kere istemiştim, hemen yazıp yollamıştı), kim istese albüm tanıtımları, albüm kapak yazıları yazmış, unutulmaya yüz tutmuş isimleri bize tekrar hatırlatmış, içten yazılarıyla birçok insanı kendi yazılarının bağımlısı yapmış bir insan.
Eleştirmenin Günlüğü hayatında müzik olan herkes için. İster Hande Yener dinliyor olun, ister Gönül Yazar; bu kitapta herkesi mutlu edecek bir şeyler var.
Başka bir ülkede olur mu acaba?
Geçen gün bir arkadaşımla karşılaştım yolda. Vızır vızır işleyen bir cadde. Kenara çekilip konuşmaya başladık. Bir müddet sonra yanımıza bir amca geldi, durdu. Arkadaşıma, 'Evladım, sana bir şey söyleyebilir miyim?' dedi. 'Söyle amca' dedik merakla, herhalde yol falan soracak diye bekliyoruz. 'Oğlum' deyip yutkundu amca. 'Genceciksin daha... Ama bak çok şişmansın.'
Hayda! Arkadaşım, 'Doğrudur amca' dedi. Bunu duyan amca daha da cesaretlendi; 'Bak şimdi sana 70 yaşında böyle benim gibi formda kalmanın sırrını vereceğim.' diyerek sürdürdü konuşmasını. Amca hakikaten de fit göründüğünden, bizim bilmediğimiz neyi biliyor acaba diye sus pus olup büyük sırrı beklemeye başladık.
Sonra şu sözler çıktı ağzından; 'Evladım, her gün merdivenleri birkaç kez inip çıkacaksın, tek yolu bu.' En doğrusu bu olabilir tabii, en iyisi de, ama Allah aşkına dünyanın hangi yerinde olur böyle sokaktakini durdurarak sır verme durumları? Yol sorsan bile senden uzaklaşan insanlarla dolu bu dünya...
ece.arar@aksam.com.tr
Bilgisayar oyun bağımlıları var; bu yeni bir haber değil. Ama bilgisayar bağımlılarını iyileştirmeye yönelik aktivitesi yeni ve üstelik dünyada da bir ilk. Smith ve Jones isimli adamlar temmuzun 10'unda başlayıp iki hafta sürecek bir yaz kampı tasarlamışlar. Bağımlıları Hollanda ve Almanya'da ağırlayacaklarmış.
Kampta; bilgisayar oyunlarının hayata verdiği zarara bakılacak, ardından da oyun olmadan da hayatın güzelliklerle dolu olduğu uygulamalı olarak gösterilecekmiş.
Aslında fikir fena değil; yine takımlar kurulacak, yine bir oyun oynanacak ama bu oyun gerçek hayatta olacak. İki hafta böylesi bir bağımlılıktan kurtulmak için yeterli olacaksa eğer, neden denenmesin, öyle değil mi? İlgilenenler ve bittabi parası olanlar www.smithandjones.nl'ye göz atabilir.
Eleştirmenin günlüğü
Naim Dilmener'in geçen ay çıkan kitabını almadığım her günü bir vicdan azabı duyarak geçirdim, nihayet bir arkadaşımın kitabı hiç ummadığım bir anda bana hediye etmesiyle de huzura kavuştum. Yanımda okunmayı bekleyen birkaç kitap daha olmasına karşın, hızla kitabı okumaya başladım. Daha kitabın en başlarında kendi adıma da rastlayınca sevindim tabii de; kitaptan aldığım keyfin yanında bunun ne önemi var?
Naim Dilmener içi dışı bir bir insan. İflah olmaz bir koleksiyoncu üstelik; yani kim gidip de ilk Sezen Aksu plağından kendinde olmasına karşın, her gördüğü yerde bir tane daha alır; kim her gün dört gözle postacının getireceği yeni albümleri bekler?
Anneler Günü'nde örneğin; çıkmış annesine hediye almaya. Dayanamamış, yine girmiş bir plakçıya ve eli kolu dolu bir vaziyette ayrılmış oradan. Üstelik aradan daha dört gün geçmiş ama Dilmener'in günlüğünde şu tümce var; 'Uzun bir aradan sonra nihayet bir şeyler aldım bugün.' Birkaç günü bile hiçbir albüm almadan geçiremeyen bu adam, üstelik çok da çalışkan bir yazar. Onca Radikal, Milliyet Sanat yazıları arasında kim istese görüş bildirmiş (ben de bir kere istemiştim, hemen yazıp yollamıştı), kim istese albüm tanıtımları, albüm kapak yazıları yazmış, unutulmaya yüz tutmuş isimleri bize tekrar hatırlatmış, içten yazılarıyla birçok insanı kendi yazılarının bağımlısı yapmış bir insan.
Eleştirmenin Günlüğü hayatında müzik olan herkes için. İster Hande Yener dinliyor olun, ister Gönül Yazar; bu kitapta herkesi mutlu edecek bir şeyler var.
Başka bir ülkede olur mu acaba?
Geçen gün bir arkadaşımla karşılaştım yolda. Vızır vızır işleyen bir cadde. Kenara çekilip konuşmaya başladık. Bir müddet sonra yanımıza bir amca geldi, durdu. Arkadaşıma, 'Evladım, sana bir şey söyleyebilir miyim?' dedi. 'Söyle amca' dedik merakla, herhalde yol falan soracak diye bekliyoruz. 'Oğlum' deyip yutkundu amca. 'Genceciksin daha... Ama bak çok şişmansın.'
Hayda! Arkadaşım, 'Doğrudur amca' dedi. Bunu duyan amca daha da cesaretlendi; 'Bak şimdi sana 70 yaşında böyle benim gibi formda kalmanın sırrını vereceğim.' diyerek sürdürdü konuşmasını. Amca hakikaten de fit göründüğünden, bizim bilmediğimiz neyi biliyor acaba diye sus pus olup büyük sırrı beklemeye başladık.
Sonra şu sözler çıktı ağzından; 'Evladım, her gün merdivenleri birkaç kez inip çıkacaksın, tek yolu bu.' En doğrusu bu olabilir tabii, en iyisi de, ama Allah aşkına dünyanın hangi yerinde olur böyle sokaktakini durdurarak sır verme durumları? Yol sorsan bile senden uzaklaşan insanlarla dolu bu dünya...
Perşembe, Haziran 22, 2006
çabuk yazı
yazlıktayım, önümde deniz. kızım kendine yaptığı mavi bir kuyrukla dolaşıyor. 146 ile bağlanıyorum, bu yüden herkese kısa kısa cevap yetiştiriyorum ya da yetiştiremiyorum. doğum günümü kutlayan herkese teşekkürler. 19 haziran, harikaydı. yasemin ile çilekli tartlarımızı yiyerek, koyu çaylar eşliğinde doğum günümüzü kutladık, cem bize eşlik etti, hatta konuşalım diye rahat bıraktı bizi. Meğer konuşacak ne çok şey varmış. Ayrıca şunu da söylemeliyim, Yasemin ile aynı anda aynı şeyleri yapma, okuma gibi bir özelliğimiz var. Mesela bugün Yankı Yazgan'ı yazmış, benim de bu hafta en az 100 kere Yankı Yazgan adı çıktı ağzımdan, üstelik bunu anlatmamıştım Yasemin'e, sürekli bir paralel gidişimiz var, çok enteresan.
27 Haziran akşamı Boney M Bursa'da. Ne komik değil mi? Boney M ve Bursa. Orada olacağım! Başka ne var? Hımm, Akşam ve Radikal yazılarımı buraya da koyacağım.
Yakında görüşürüz.
27 Haziran akşamı Boney M Bursa'da. Ne komik değil mi? Boney M ve Bursa. Orada olacağım! Başka ne var? Hımm, Akşam ve Radikal yazılarımı buraya da koyacağım.
Yakında görüşürüz.
Cumartesi, Haziran 17, 2006
Cuma, Haziran 16, 2006
Perşembe, Haziran 15, 2006
çok güldüm çok
ayça şen'e bir bakayım dedim, radion101'i tıkladım, orada bir "podcast" seçeneği var. birkaç programın -zaten galiba daha fazlası yok şu anda-, podcastleri var, podcast'lere göz atabilmek için itunes kurulu olmalı. itunes'u da oradaki yönlendirmeyle kuruveriyorsunuz zaten. derken efendim, geri dönüp de tekrar radion101'i tıklarsanız ve Ayça Şen dosyalarını indirirseniz veyahut da itunes'unuz açılıyken search button'una "ayça şen" yazarsanız karşınıza çıkacaktır. ben hepsini dinledim, hem de bütün gece... kimilerinde gülmekten yerlere yattım, tavsiye ederim.
bu arada bugün ayın on beşi, aylardan haziran ve bu gece kaloriferlerimiz yandı...
yarın istanbul'a gidecektim, gitmeliydim, ama deniz otobüsü biletleri tükenmişti, cumartesiye kaldı.
bugün kalorifer yanarken bir iki gün sonra yazlıkta havuza girecek olmamız çok tuhaf değil mi?
üç gün sonra -nihayet- 35 yaş bitiyor. memnunum bitecek olmasından...
Salı, Haziran 06, 2006
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)