Cuma, Şubat 26, 2010

Ali ile Ramazan Yaşıyor

Kalbinizin acıya dayanamadığı, içinizin bir bıçakla kesildiğini hissettiğiniz anlar vardır. Kimi zaman günler boyu süren, kimi zaman aylarınızı alıp götüren... Yaşadığınız o “gerçek” her ne ise yanar kalbiniz, dalgalanır, erir… Bitsin isterseniz, her ne ise o acı bitsin, sıradan, korunaklı hayatınıza tekrar geri dönün…

Sizi yaralayan, size ait bu acılar kadar, sizi yaralayacak, yaralayabilecek başkalarına ait acılar da var hayatta. Mesela Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan’ının “çok fena yaşayıp çok çabuk öldükleri” hayatları.



Üçüncü sayfa haberlerine kaç dakikanızı ayırdığınızı bir düşünün gün içinde. Sabah çayınızı yudumlarken, acı ve tatlı anlarla dolu, bol koşuşturmalı hayatınıza koşmadan önce birkaç dakika…

Biri çocuğunu bıçaklamış, biri delirip ailesini katletmiş ve işte Ramazan denen gencecik bir çocuk bilmem kaçıncı kattan atlamış, kablo kopmuş, ölmüş. Okudunuz bitti, geçmiş olsun. Beş dakika kanadı içiniz, iki dakika sürdü lanetiniz, yedi dakika sonra arabanızın moturunu çalıştırıyordunuz.

Oysa Perihan Mağden öyle yapmadı, yapamadı demeli belki. Okumakla kalamadı. “Çarpık” diye nitelenerek üçüncü sayfalara düşen bir ilişkinin haberini unutamadı. Ne Ramazan’ı unutabildi, ne Ali’yi.

Sonra yazdı.

Bir haberden yola çıkıp Ali ile Ramazan’ı, kimsenin bakmadığı o iki küçük çocuğu yazdı. Biz sıcacık yataklarımızda yatarken yetimhanede bir günü daha bitirmek için mücadele eden o iki çocuğu yani.


Erken yaşta büyümeye zorlanan, tecavüze uğrayan, ses çıkaramayan, hayatı öylece kabullenmek zorunda bırakılan, 18 yaşına geldiler miydi kapının önüne konulan o çocuklardan ikisini yazdı.

Sadece ikisini…
Bence binlercesini yazdı. Yetimhanede yetişen çocukların tümünün kalbine sızdı, hepsinin kalbinden geçenleri yazdı. Acıyı, vahşeti, soğuğu, pisliği, açlığı, sevgisizliği, yalnızlığı yazdı.

Kitabı anlatamam, içim elvermez. Şunu bilin isterim ama… Ali ile Ramazan bu hayatın içinden insanlar. Ali ile Ramazan sizin içinizi yakmak için bir kitabın sayfalarında ikinci hayatlarını yaşıyorlar. Siz kendinize gelin, kitabı kapattığınızda sarsılın ve bir nebze olsun sokakta görüp de kafanızı çevirdiğiniz tiner çeken, bir ateş etrafında ısınmaya çalışan, bankamatiklerde yatan o çocuklara farklı bir gözle bakın, onlar için ne yapabilirim diye düşünün diye ikinci kez, bu kez bir kitapta yaşıyorlar.

3 yorum:

. dedi ki...

Beklemeye aldım kendimi bu kitabı okuma konusunda ilk günden beri... Hazır hissetmiyorum. Hazır olunur mu onu da bilmiyorum.

Sardunya

ece arar dedi ki...

yok hazır olunamaz... çok zor...

malumafatrus dedi ki...

daha da vahimi kitapta anlatılan insanlardan ürküyoruz biz. Tinercilerden, sokakta yaşayanlardan...Perihan mağden onların neden orada olduğunu gösteriyor bize kitabıyla da. Ve hikaye gereği daha sade bir dil seçtiğinden de çok hızlı ve derin bir yara bırakıyor kitap.