Pazar, Şubat 28, 2010

biri bana...

* biri bana şu tepedeki resmi nasıl küçülteceğimi öğretsin...
* michael jackson taklidi yapan çocuk resmen michael jackson'dan daha iyi dans ediyor!
* ahmet şerif izgören/ eşikaltı büyücüleri'ni okumanızı öneririm.
* bursa'da kitap fuarı başladııııı.
* elvin dedi ki "sadece 29 harfle mi konuşuyoruz yani? çok tuhaf!"
* şubat nasıl geçti bilen var mı? zaman nasıl da hızlı akıyor bugünlerde...
* üç-dört gün kaçasım var, londra olabilir, madrid olur... hayal mi, olmaz mı?
* bursa'da hayal kahvesi açıldı! hatta dün kargo/mirkelam vardı. gidecektim, unuttum iyi mi?
* twitter bir bağımlılık...
* sakızlı kahve hastalığına yakalandım.
* kilo vermem lazım. acil. mümkünse yedi kilo hem deee

Cuma, Şubat 26, 2010

Ali ile Ramazan Yaşıyor

Kalbinizin acıya dayanamadığı, içinizin bir bıçakla kesildiğini hissettiğiniz anlar vardır. Kimi zaman günler boyu süren, kimi zaman aylarınızı alıp götüren... Yaşadığınız o “gerçek” her ne ise yanar kalbiniz, dalgalanır, erir… Bitsin isterseniz, her ne ise o acı bitsin, sıradan, korunaklı hayatınıza tekrar geri dönün…

Sizi yaralayan, size ait bu acılar kadar, sizi yaralayacak, yaralayabilecek başkalarına ait acılar da var hayatta. Mesela Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan’ının “çok fena yaşayıp çok çabuk öldükleri” hayatları.



Üçüncü sayfa haberlerine kaç dakikanızı ayırdığınızı bir düşünün gün içinde. Sabah çayınızı yudumlarken, acı ve tatlı anlarla dolu, bol koşuşturmalı hayatınıza koşmadan önce birkaç dakika…

Biri çocuğunu bıçaklamış, biri delirip ailesini katletmiş ve işte Ramazan denen gencecik bir çocuk bilmem kaçıncı kattan atlamış, kablo kopmuş, ölmüş. Okudunuz bitti, geçmiş olsun. Beş dakika kanadı içiniz, iki dakika sürdü lanetiniz, yedi dakika sonra arabanızın moturunu çalıştırıyordunuz.

Oysa Perihan Mağden öyle yapmadı, yapamadı demeli belki. Okumakla kalamadı. “Çarpık” diye nitelenerek üçüncü sayfalara düşen bir ilişkinin haberini unutamadı. Ne Ramazan’ı unutabildi, ne Ali’yi.

Sonra yazdı.

Bir haberden yola çıkıp Ali ile Ramazan’ı, kimsenin bakmadığı o iki küçük çocuğu yazdı. Biz sıcacık yataklarımızda yatarken yetimhanede bir günü daha bitirmek için mücadele eden o iki çocuğu yani.


Erken yaşta büyümeye zorlanan, tecavüze uğrayan, ses çıkaramayan, hayatı öylece kabullenmek zorunda bırakılan, 18 yaşına geldiler miydi kapının önüne konulan o çocuklardan ikisini yazdı.

Sadece ikisini…
Bence binlercesini yazdı. Yetimhanede yetişen çocukların tümünün kalbine sızdı, hepsinin kalbinden geçenleri yazdı. Acıyı, vahşeti, soğuğu, pisliği, açlığı, sevgisizliği, yalnızlığı yazdı.

Kitabı anlatamam, içim elvermez. Şunu bilin isterim ama… Ali ile Ramazan bu hayatın içinden insanlar. Ali ile Ramazan sizin içinizi yakmak için bir kitabın sayfalarında ikinci hayatlarını yaşıyorlar. Siz kendinize gelin, kitabı kapattığınızda sarsılın ve bir nebze olsun sokakta görüp de kafanızı çevirdiğiniz tiner çeken, bir ateş etrafında ısınmaya çalışan, bankamatiklerde yatan o çocuklara farklı bir gözle bakın, onlar için ne yapabilirim diye düşünün diye ikinci kez, bu kez bir kitapta yaşıyorlar.

sağlık olsun evet...


sabah sekiz. ev sessiz. babam bypassı dün oldu. gece yoğun bakımda kaldı, bugün çıkması bekleniyor. elvin'i okula yolladım. birkaç işimi yapıpı hastaneye gideceğim yine. sıradan günlerdeki kaygılar, sıkıntıların ne kadar hafif kaldığını zor günlerde anlıyor insan. o zor günlerde; bir tek sağlık olsun diyor insan. hepinize oluyordur biliyorum...

sıradan bir gün olsun, sıradan kaygılar olsun, ama herkes iyi olsun... zor günleri metanetle atlatmak gerekiyor, destek olarak birbirimize, anlayışla, sevgiyle. o zaman o zor günler bir nebze olsun daha rahat geçiyor sanki.

hepinize sağlıklı günler dilerim...

not: bu gökkuşağını salon penceresinden geçen gün çektim. hayatımda gördüğüm en net gökkuşağıydı. başlangıcını, sonunu görebildiğim ilk gökkuşağı. parça parça değil, bütün bir gökkuşağı. bir yeri karanlık şehrimin, öteki yanı aydınlıktı. çok tuhaf bir andı... birkaç dakika sürdü... size de göstermek istedim.

Salı, Şubat 23, 2010

çok..

çok üşüyorum şu an. montu arabada bıraktım. (deli miyim?)
çok fikir var aklımda. (bir yerden/birinden başlasam?)
çok tedirginim. (babam bypass olacak haftaya)
çok uykum geldi. (evde olsam, uyusam...)
çok kilo aldım. (bir mucize olsa?)
çok yorgunum. (gün bitse?)
çok düzensizim. (biri gelip beni düzene soksa?)
çok eşyam var. (o biri gelip birçoğunu atsa?)

elvin'in ilk işi


küçük hanımefendi modellik yaptı, bir çocuk giysi kataloğunda yer aldı. bu işi de pek sevdi. şimdi yeni teklifler bekliyor!

Pazartesi, Şubat 22, 2010

sizin buzdolabınız nasıl?


bizim ailede ismimiz geçen gazete spotları kesilir:) sonra buzdolabı üstüne postalanır. sizin buzdolabınızda neler var?

bir de bu arada; son zamanların konuşulan isimlerinden mercan'la röportajım şurada

Pazartesi, Şubat 15, 2010

erkek adamlar

erkekadamiz.biz'de yazıyorum. erkek adamların arasında tek başımayım:)) yazılarımı okur musunuz? bir tık.

Salı, Şubat 02, 2010

I lovE u, MaN


I Love You,Man (Adamım Benim) neşeli bir film. Erkeklerin yakın arkadaş edinmeleri kolay değil, belli bir yaştan sonra, hele de evlilik arifesinde, sırf kız arkadaşın seni tuhaf bulmasın diye arkadaş edinmeye çabalamak nasıl beyhude oluyor, onu anlatıyor.

Bir erkeğin başka bir erkeği arayıp yemeğe çıkalım mı demesi, sonra yanlış sinyallerden dolayı gay olanların yemekten daha fazlasını bekliyor olmaları gibi, komik bir filmde rastlanabilecek detaylarıyla neşeli bir haftasonu eğlencesi... Tavsiye ediyorum. "bromantic" kavramını da böylece yerinde görmüş olursunuz!:)))

Pazartesi, Şubat 01, 2010

kaRrmaKArıŞık




Facebook’ta ilişki durumlarını ifşa etmekten hoşlanan birçok insan var. Ama en komik seçenek: “It’s complicated” değil mi? Karışık yani. Nasıl karışık? Anlatması zor. E peki, oldu o zaman.

Bu cümleden yola çıkarak ismi konmuş nurtopu gibi bir de filmimiz var vizyonda. İlişki durumu: Karmakarışık. Başrollerde Meryl Streep (Bu kadın hiç boş durmaz mı? Başka orta yaş üzeri gişe başarısı getirecek kadın oyuncu hiç mi yok? Neyse…), adamım Alec Baldwin ve yüzü hep aynı komik ifadeyle sabitlenmiş Steve Martin bey. Alec Baldwin’e yüz vermeyenler, üçüncü sınıf oyuncu diyenler, size sesleniyorum! Gördüğünüz ve bu filmde de izleyeceğiniz üzere kendisi üçüncü sınıf oyuncu falan değildir, aksine doğru projeleri bu yaşına kadar bir türlü kapamamış bir adamdır. 30 Rock sağ olsun, şimdi şu yaşında zirveye adım adım yaklaşıyor. Adamım benim yav, onun adına seviniyorum şu küçük fani dünyada, iyi mi!!!!

Filmi izlemediyseniz de bir şekilde izleyeceğinize eminim. Zira Meryl, Alec ve Steve iyi bir üçlü… Hep genç kadın ve adamların aşk meşk ilişkilerinden bıktıysanız, orta yaşta durumlar ne alem diyorsanız, hoş bir seyirlik diyebilirim. Hüzünlü ama… Bana öyle geldi yani, eğlenceli vs değil…