Cuma, Ekim 27, 2006

prag...

geldim laptop'un adaptörü bozuk. velhasıl çamaşır makinem bozuk... musluk akıtıyordu, yeni tamir oldu ancak acayip na-ergonamik bir kullanıma kavuştuk... ev pis... falan filan...

ama prag iyiydi. hava güzeldi. diyorlardı ki soğuk olur prag, ona göre doldurduk valizi kazaklarla ama olmadı işte, tur rehberi ne kadar şanslı olduğumuzu söylerken dilnde tüy bitti. gerçi onunla sadece ilk gün müşerref olduk, daha sonra ekstra turların tüm ücretlerinin de rehberlerin topladığını öğrendik, velhasıl giderayak kimi turist Türkler 'rehber için kişi başı 5 euro topluyoruz' dediğinde pek güldüm.

prag rüya gibi. sanki kafka charles bridge'de yürüyor her an. her an pardesüsüsünün yakalarını kaldırmış bir adama rast gelecek ve 'seni anlıyorum' diyecekmişsiniz gibi geliyor. onun ruhunun izlerini aramak eğlenceli. kafka müzesi bir harika mesela, tüyleriniz diken diken oluyor gezerken. velhasıl her yer kafka... defter kapları, takvimler vesaire... ama ona her yerde rastlamak bir sıkıntı değil, keyif oluyor. müzede gerçek el yazısıyla babasına mektupları vardı, bir tanesi şöyle başlıyordu; 'Senden neden korktuğumu sormuşsun...'

prag düzenli, temiz. gerçekdışı gibi güzelliği.

taksi şoförleri pek sahtekar. aynı mesafeyi dört ayrı rakamla kat edebiliyorsunuz. daha taksiye binmeden taksimetrelerinin açık olup olmadığını sormaka fayda var, veyahut direkt pazarlık yapacaksınız. adam 300 krona götürüyorum dediğinde siz yüz diyeceksiniz. iki yüzde iş bitecek... durum böyle...

gerçi tramvay ve metro da şahane, günlük kartlar almak mümkün ama biz kalabalıktık ve elvin faktörü vardı, bu yüzden hep taksilerdeydik..

her yerde olduğu gibi prag'da da turistik kafe ve restoranlardan uzakduracaksınız. şöyle diyeyim, karnımız hiç aç değilken oturduğumuz yerdeki iğrenç iki makarna, bir et yemeği ve iki çorbaya iki yüz milyon verdik ve dersimizi aldık. ara sokaklara dalacaksınız, orası kesin. harika çek lokantaları var, yarım litre biraya iki milyon verdiğiniz, tıka basa dört beş ana yemek söyleyip otuz ytl'ye çıkabileceğiniz yerler bunlar. üstelik türkçe konuşan kimse yok oralarda...

prag türk istilasında gibiydi. meydanlarda ve turistik yerlerde tabii. onu mu alayım bunu mu türklerinden uzaklaşınca, açık pazarlara ulaşıyorsunuz. böylelikle meşhur tahta oyuncak ve kuklaları, burada ateş pahası olan marzipanların nerdeyse yarım kilosunun üç dört ytl olduğu yerlere geliyorsunuz. biraz kaybolmayı göze almak ve derken o kayboluş esnasında kafe franz kafka'ya rastlamak şahane...

daha da yazarım..

8 yorum:

uykucu dedi ki...

hoşgeldin ece, daha ayrıntı daha sanat eserlerinide anlat.

Adsız dedi ki...

Yazılarınızı arada bir blog'unuzdan ve akşam gazetesinden okuyorum. Eğitiminiz ve iş tecrübenize diyecek yok. Sanırım Serdar Turgut da bunlardan etkilenerek sizi gazeteye aldı. Öte yandan ukala ve yukarıdan bakan tutumunuzu da kendine yakın bulmuş olabilir. Bazı yazılarınızda bu rahatsızlık verici bir boyuta yükseliyor. Siz her şeyi bilen, en doğrusunu yapan entelektüelsiniz başka kadınlardan farklısınız, sıradan bir eş ve anne değilsiniz hep bunları öne çıkarmaya çalışıyorsunuz. İnsan şöyle düşünmeden edemiyor: evde oturmaktan rahatsız oluyor herhalde. 'bakın ben diğer ev kadınları,eşler ve anneller gibi değilim, okuyorum, düşünüyorum, yazıyorum çok aktif ve faalim ama o kadınlar gibi ahşap boyama, takı tasarımı örgü gibi şeylerle ilgilenmiyorum. lohusa arkadaşı ziyarete giderken terliklerimi değil defter ve kalemimi çantamda taşıyorum vs,vs,vs. En son Prag ile ilgili yazınızda: "Dolayısıyla Kafka Müzesi'nin açılmasını merakla bekleyen tek Türk de ben gibiyim ya da lobide tanımadığım diğer Türklerle en iyi kristalin nerede satıldığını konuşmayan Mavi bir vazo alıp da rengini tam olarak apliklerine uygun bulmayan kadınlarla ne konuşabilirim ama değil mi? 'Kafka'nın babasına yazdığı mektuplardan biri 'Senden neden korktuğumu sormuşsun...' diye başlıyor, 'Ne acıklı değil mi?' desem, ne derler bana acaba?" gibi düşünceler görünce bende fikrimi yazmaya karar verdim. Emin olun Kafka'yı bilen tek Türk siz değilsiniz. Hem Kafka okuyarak ve bir iki alıntı yapmakla anlaşılsaydı keşke. Halk sözcüğünü kullanmaktan hoşlanmam çünkü herkes kendini onun dışında tutarak halk der- biraz küçümseme barındırır her zaman- o yüzden bu terimi kullanmayacağım. Kendinizi diğer kadınları küçümseyerek yükseltemezsiniz. Daha mütevazi ve kendinizi ön planda tutmayan yazılar yazarsanız bence zaten farkınız anlaşılır.

Adsız dedi ki...

merhaba,sizi ilk defa prag yazınızla okudum.Prag da yaşadığım için yazınız ilgimi çekti.Yalnız rahatsız olduğunuz konularda bikaç sorum olacak.Neden Türkler'in seyahat etmesi sizi bu kadar rahatsız ediyor?Neden Türk turistler için bikaç Türkçe kelime öğrenmiş satıcılar sizi bu kadar şaşırtıyor?Bunları hep biz mi yapacağız turistlere?Bence Türklerin ne amaçla olursa olsun alışveriş veya tarih,sanat,müze olsun seyahat etmeleri ve farklı bir kültür,farklı yerler görmeleri çok güzel.İnsanlarımızın gelişmesi,değişmesi demek bu.Hep bunu istemiyor muyuz?Seyahat amacı alışveriş de olsa, Prag her yönüyle tarihi bir şehir,onları da biryerlerden yakalar,bişeyler katar onlara da.Umarım her Türk insanı bu tür seyahatler yapabilecek duruma gelebilir.Size bi tavsiye:Bir daha yurtdışı seyahatinize Türklerle olsun istemiyorsanız bayram gibi tatil dönemlerinde gitmeyin.Saygılarımla....

Adsız dedi ki...

merhaba, kafka'yı tek bilen Türk vatandaşı olmak insana çok büyük bir sorumluluk yüklüyordur tabi kolay değil...

ece arar dedi ki...

allah allah, yazıdan çıkan anlam bu mudur? 'kafka'yı bilen tek Türk benim' sonucunu diyorum yani...
acaba kafka'yı bilen tek türk olduğum sonucunu çıkaracak kadar gerizekalı olabilir miyim? müzedeki tek Türk ben idiysem suç benim olabilir mi?

Adsız dedi ki...

Ece hoşgeldin,

Ben senin yazından hiç küçümseme filan çıkarmadım. Ne kadar alıngan, gergin oldu herkes yaw.
Fotoğraf çektin mi? Bilgisayarın kullanıma geçer geçmez bekliyoruz:)

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

bakın gerginlik ve alınganlıkla ilgisi yok. zaten beni ilgilendirmiyor. sadece daha önceki yazılarınızı da göz önünde bulundurarak kendime göre bir eleştiri yapmıştım. insanlara yaklaşımınızı ve onlarla ilgili düşüncelerinizi snob bulduğumdan. mesele kafka değil. kendi özelliklerinizi, ilgilerinizi yüceltmeye çalışırken başka insanların eylemlerini alaya alan tavrınız. siz kafka'dan, müzelerden keyif alabilirsiniz, başkaları kristallere meraklıdır ya da değişik lezzetler peşindedir. kimisi 'klasik müzik konseri var mı?' diye araştırır kimi de 'büyük bir ressamın sergisi gelmiş mi acaba diye?'. insanların tercihlerine saygı duymalı. kendi zevklerimizle uyuşmadığı için 'konuşacak ne olabilir onlarla' diye düşünmek kayıp olur. ayrıca monalisa'nın da belirttiği gibi türklerden hoşlanmıyorsanız avrupa seyehatlerinizi bayramlara getirmeyin. nereye gitseniz türklerle karşılaşırsınız çünkü.

Adsız dedi ki...

ayrıca yazdıklarım blog'dakinden çok akşam gazetesindeki prag yazısına yönelikti endişeliperi.