öyle miydi, öyle mi yazardı birileri? "bana bu kalbimden de temiz beyaz sayfayı ayırdığın için teşekkürler, beni unutma!".
ben hiç yazmadım çocukken böyle satırlar, o zamanlar bile bana komik gelirdi, fareler tıkır mıkır dediler, daha yazacaktım ama kalemimi yediler mesela, tamamen yazamama göstergesiydi benim hanemde, demek yazacak hiçbir şeyi yok bunun derdim içimden, öylece bu safsatayı yazarak lafı uzatıyor ve konuyu kapatıyor.
yine de ama, deliler gibi anket defterleri hazırlardım, brooke shields'ler yapıştırırdım kenarlarına, erkekler için basketbol oynayan meşhur adamlar bulurdum dergilerden. alman dergileri almak için bütün hafta sonumu sokaklarda geçirir, bütün akşamlarımı da bu işe vakfederdim, birileri benim hakkımda ne düşünüyor, birileri demeyelim, herkes diyelim, benim hakkımda ne düşünüyor, hakikaten çok ama çok merak ederdim...
hep ne kadar zayıf olduğum yazılıp çizilirdi kağıtlara, gözlüklü olduğum. boyum da uzundu, beğenilmiyordum yani. "şirin" bulunuyordum sadece, kilo almam, boyumu kısaltmam, o zaman var olmayan lazer operasyonlarından yaptırmam gerekiyordu. miyoptum, hiçbir şeyi göremiyordum, dış görünüşün sevilmeye yetecek bir kriter olduğunu varsayıyor, dış görünüşümden utanıyordum. çocuktum, bu yüzden kırgındım, büyüyünce geçeceğini bilmiyordum.
büyüyünce, başka dertlerin musallat olacağını da bilmiyordum tabii. dış görünüş takıntısı gidecek, ruhani meseleler gelecek, kim bilebilirdi? şöyle veya böyle, birkaç yara, birkaç ölüm, birkaç sızı, birkaç mutlu an, yurt dışı gezileri mesela, hep nefes aldırmıştır bana, bu yaş oldu.
tümcelerim devrik bugün, harflerim boynu bükük ve italik ama anlıyorsunuz değil mi? kızım öksürmekten kusuyor, dışarıda son bir sonbahar güneşi...
gidip dvdler kiralayacağım onlarca, film izlerken, bu hayat gidiyor, yeni bir tane geliyor çünkü.
mutsuzum, ölüyorum falan zannetmeyin, var tabii sıkıntılar şimdi...
ama yıkılmadım, ayaktayım okuyucularım.
Cuma, Eylül 29, 2006
Perşembe, Eylül 28, 2006
bugün...
Pazartesi, Eylül 25, 2006
beceriksizlikler
sophie bir kontesmiş. kontesliği bir kenara atıp, balolardan falan sıyrılıp bir de kitap yazmış. "sophie'nin beceriksizlikleri" imiş adı. (malheurs de Sophie). kitapta çocukluğunda yaptığı tüm beceriksizlikleri anlatıyormuş, nasıl çay demleyemediğini, yemek yapamadığını falan. fransız çocukları pek severmiş bu hikayeyi ve hatta şimdi bile beceriksizlik yapanlara "sophie gibisin" derlermiş. fransız olup kitabı okuyasım geldi. sonra bordo mavi yayınları'ndan iki yıl kadar önce kitabın türkçe olarak da yayaınlandığını görüp sevindim, hemen alasım da geldi. bizim dile "sophie'nin yaramazlıkları" diye çevrilmiş ama olsun...
ayrıca tabii bir ispanyol olup boğalardan kaçasım da var şimdi, bunun yanı sıra bir japon olup çay evlerindeki zen sükunetini de isteyebilirim, o ayrı...
Cuma, Eylül 22, 2006
I Don't Know Much
tesadüfleri severim. arabaya bindim, kızımı bıraktım okula. derken radyomu açtım. şarkı yeni başladı. aaron neville ve linda rondstat başlıktaki şarkıyı söylemekteler, duymayalı yıllar olmuş... radyoda sıkça çaldıklarımdan biriydi. ne biri bağırır sesini duyurmak için, ne diğeri... tıpkı beraberce eve dönen kuş sürüsü gibi akıp gider şarkı. iki nefis sestir. onlar bağırmadan usul usul -tıpkı anlamlı ve uyumlu bir bir birliktelikte olması gerektiği gibi- şarkılarını söylerken eşlik ettim onlara. yıllar önce belki başka bir dizesine vurulmuştum şarkının, bu kez şunu kendim için çok uygun buldum;
Look at this (wo)man
So blessed with inspiration
Look at this soul
Still searching for salvation
Sonra eve gelip hemen mp3 indirmekte üstüne tanımadığım mp3search.ru'dan şarkımı edindim. dalgalı ruh halim her ne kadar böyle yavaş şarkılardan hararetle uzak durmamı tembihlese de, bir taneden bir şey olmaz diyerek başladım tekrar dinlemeye. arada tuhaf biçimde iyi şeyler olsa da, her şeye bütünüyüle bakıldığında zorlu bir dönemeç bu benim için.
Çarşamba, Eylül 20, 2006
şeyler
sonbahar. çay. berjer koltuk. türk kahvesi. aslı erdoğan. uçuşan perdeler. fesleğen kokusu. kızımın gözleri. kremalı makarna. yeşilin her tonu. deniz fenerleri. kaş. renkli kalemler. dolmakalemler. yusuf atılgan. mantar panolar. raptiyeler. lost. alec baldwin. kurutulmuş çiçekler. cocacola. kremalı kahve. çizgisiz defterler. herse. salıncak. nick hornby. rahat terlikler. arabam. deniz kokusu. çakıl taşları. samanlı kağıtlar. post it. mektup. google. kırmızı şarap. iskender kebabı. kızımın resimleri. tart. kiş. yastık. lazanya. ekose battaniye. dizüstü bilgisayar. yatağım. fotoğraflar. kotlar. gömlekler. mantar. biber. tarçın. kakao. ince fincanlar. koleksiyon. silgi. buket uzuner. kızımın şarkıları. bonnie tyler. stevie nicks. colin vearncombe (aka Black). yüzükler. balkon. saksılar. galvaniz. kitaplık. kütüphane. ingiltere. edward hopper. diş macunu. plak. gökyüzü. queen. badem ezmesi. meksika. gülmek. the 4400. oğuz atay. masa örtüsü. cem karaca. zadie smith. çay. kurabiye. marcel proust. yağmurluk. nergis. toprak kokusu. orman. günışığı kitaplığı. ispanyolca. abajur. havuçlu kek. the beatles. kızım.
Pazar, Eylül 17, 2006
sonbahar
Pazartesi, Eylül 11, 2006
yaz bitti
son günüydü şezlongların, havluların, güneşe taşınan plaj çantalarının. yerlerde yapraklar, geriye kalan, okul alışverişini çoktan bitirmiş üç beş çocuk ve annesi. garsona söylenen son yaz çayı, ayağımı bir soktum havuza, dünyanın tüm çivileri havuzdaymış gibi bir his, batıyor da batıyorlar. kızım istedi de giremedi son kez havuzuna, kollukları kolunda, öyle mahsun bakıp durdu. derken kalan son çocukla bir küçük oyun oynadı, sallandı da sallandı.
ben "sofranız şen olsun"u okudum, mardik amca için bir irmik helvası yapmak istedim okuyunca, sonra herkese mardik amcayı anlattım, dilerseniz size de anlatırım.
dönerken eski yoldan geldik, bagajda yazlıkta kalan son eşyalar. incir, armut topladık yol kenarlarından.
ertesi sabaha derinden gelen bir öksürükle uyandı bu speedo gözlüklü kız. ah dedim, bir de havuza girse ne olacaktı, nereden çıktı şimdi bu öksürük? okulda şimdi ama canım sıkkın onu koruyamadım diye... bir de sabah, "bana öksürük şurubu içirdiğin, bana baktığın için teşekkür ederim anneciğim" demez mi?
ben "sofranız şen olsun"u okudum, mardik amca için bir irmik helvası yapmak istedim okuyunca, sonra herkese mardik amcayı anlattım, dilerseniz size de anlatırım.
dönerken eski yoldan geldik, bagajda yazlıkta kalan son eşyalar. incir, armut topladık yol kenarlarından.
ertesi sabaha derinden gelen bir öksürükle uyandı bu speedo gözlüklü kız. ah dedim, bir de havuza girse ne olacaktı, nereden çıktı şimdi bu öksürük? okulda şimdi ama canım sıkkın onu koruyamadım diye... bir de sabah, "bana öksürük şurubu içirdiğin, bana baktığın için teşekkür ederim anneciğim" demez mi?
Pazartesi, Eylül 04, 2006
incelikler
bende olmayan, kızımın ruhundan kopup gelen çeşitli incelikleri var, bunlardan biri de günaşırı parti hazırlama yetisi, becerisi ve isteği. bu masanın benzerleri oyuncak kediler için hazırlanıyor genelde. ben o sırada bilgisayar başında oluyorum. bazen babasının gelmesini de bekliyor ve ikimizi birden oturtuyor partisinin başına. bize şeker, bonibon ikram ediyor...
akşam'daki yazılarımın günü değişti yine; pencere eki kapandı, ana gazetede yazıyor olacağım artık ama sadece cumartesi günleri brunch yazıları sürüyor. kitap life diye yeni bir dergi var, ona da yazmaya başladım, bu aralar gelir elime dergi. ha bir de arı kovanı var, iki aydır da o devam ediyor. o kadar yazı inanın bana yetmiyor. hala yazabileceğim başka yerler arıyorum, iyi haftalar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)