Françoise Dorner “Arka Koltuktaki Kız” romanıyla 2004 Goncourt İlk Roman Ödülü’nü almış. Şaşmamalı… Kitaba başladığınız an ile sonu arasındaki ara pek uzun olmuyor. Nina, eşi Roger ile bir kiosk işletiyor. Roger ile tanıştıkları yer de bir kiosk. Heyecansız, sıradan bir tanışmanın ardından, sıradan bir hayatın yaşandığı bir evliliğin içinde buluyor kendini Nina. Sürprizleri hiç sevmeyen, konuşmayan, karısıyla ilgilenmeyen, ancak onun da sürekli çalışmasını ve eve gidince ev işlerine gömülmesini, evi süpürmesini, yemeğini hazırlamasını isteyen ve uzun zamandır karısına adıyla bile seslenmemiş olan Roger ile evliliğini sorgulamaya başlayan Nina’nın kitabı bu. Bir kez, her şeyin bittiğini anladığı andan itibaren Nina da değişmeye başlıyor. Bir yanda alevlendirmeye çalıştığı evliliği (kocasının ilgisini çekmek için yeni gecelikler), bir yanda kadın olduğunu hissetmek için tesadüfen tanıştığı adamlarla kurduğu ilişkiler…
Nina kioskta kadın dergilerinde okuduklarını kendine uygulayadursun (orkide kokulu bir parfüm, en iyisinden bir maskara), Roger karısındaki değişimleri bir bir not etmekte hafızasına, ama bunu belli etmiyor…
Derken Roger karısının hediye ettiği evdeki sinema sistemini hiçe sayıp da gizli gizli sinemaya giderken, Nina kocasını kendisi olarak etkilemeyemediğinden, başka biri olarak ona ulaşmayı kafaya koyuyor. Sinema karanlığında Çinli bir kadın şimdi o, peruğu, kıpkırmızı ruju, daracık pardösüsüyle başka biri… Roger günden güne bu kadına bağlanırken, Nina günden güne yaptığından pişman, kendi yarattığı kadını kıskanmakta…
Eh, devamı size kalsın… Ama konuyu, sonunu falan boş verin, Dorner’in içtenliğine siz de benim gibi ayakta alkış tutun. Birkaç sözcüklük tümcelerinde sıradan evlilikleri ifşa edişine siz de hayran olun… Okumayan kalmasın… (Arka Koltuktaki Kız, Françoise Dorner, Çeviren: Aysen Özışık, Dharma Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder