Çarşamba, Kasım 03, 2010

Eşyalarla Buluşma



Yeni eve taşınırken insan uzun süredir görmediği eşyalarıyla da buluşuyor. Bazaları kaldırıyor, hurçları açıyor, artık giyemeyeceğiniz kıyafetlere sanki ilk kez görüyormuşçasına bakıyorsunuz mesela. Bir zamanlar 34 beden olmak! Geçmişe böylesi bir bakış sıkıntı verici olabiliyor, bir daha asla dönülemeyecek günler, tamamen geçmiş bir gençlik. Hem sonra aynı duygu fotoğraflarda da yakalıyor insanı. İşte o kıyafetleri giymiş olan genç insan… Sağlıklı, neşeli, hayata, işe yeni başlamış ya da okul sıralarında, kaygısız, mutlu.

Fotoğraf faslı bittiyse atmaya kıyamadığınız mektuplar, notlar, kağıtlar, dosyalar var. Her biri başka bir şaşkınlığa sürüklüyor insanı. Zira gündelik hayhuyda tamamen göz ardı edilmiş nesneler bunlar. Bir yerlere koymuş ve orada öylece zamana karşı durmuşlar. Sizin gibi değil yani. Siz günden güne yaşlanırken tamamen aynı kalan bu eşyalar, nesneler insanla dalga geçer gibiler. Asla değişmiyor, asla yaş almıyorlar. Öylece durup sizin yeni bir eve taşınmanızı veyahut da evi elden geçireceğiniz o büyük anlardan birini bekliyorlar. Sabırla, ses çıkarmadan, varlıklarını unutturarak hem de.

Unutulduklarından, bulundukları anda küçük çaplı bir duygu değişimine neden oluyorlar. Yine aynı şey; bütün bunları kim yazmış, şu el yazısı kimin, neden böyle demişim ya da işte “ah ne kadar aptalmışım!”…

Hepsini bir kenara bırakırsanız artık kullanmadığınız ama atmaya kıyamadığınız eşyalarla da buluşmak durumundasınız. Eski bir fincan, bir biblo, hediye gelen ama tamamen sizin tarzınızın dışında olan bir vazo… Aslında belki de yeni eve taşınmak bir “uyaran”. Saklamaktan vazgeç diyen, artık şu yaşından sonra düzenli ol diye gizliden gizli mesajlar veren bir sistem. Uyarsanız ne ala, eskilerden kurtulmak kolay olsaydı bunca eşyayla yaşıyor olmazdık gerçi. Ah yine bilemedim… Ne yapacağım bunca eşyayı ben?

Hiç yorum yok: