Pazartesi, Haziran 28, 2010

akşam yazı2 / Teknede boş boş durmayacaksın!


'Herkes yelken yapabilir' bu haftanın korkutucu cümlesi. İnsan ister istemez geriliyor, herkes yapabiliyor ve ben yapamazsam ne olur sorusu Tiriliye'ye doğru sabah erken saatte arabamla yol alırken resmen kafamı kurcalıyor.


Pazar pazar o saatte yolda olmam için ya sportif faaliyetleri yaşam biçimi olarak bellemiş ya da deli olmam lazım. Ama görev bekliyor: Başlangıç seviyesinde yelken eğitimi alacağım ve size yazacağım...

Bu karışık duygularla gittim, limanda Sardina'yı buldum. Çeper Yatçılık'tan Eren (Çep) ve Nail (Erginer) Hoca teknede kursiyerleri beklemekte, deniz sütliman, rüzgar sıfır. İlk gelen kursiyer benim. Yola çıkmadan sorularımı mermi gibi sıralıyorum. Deneyim başlamadan öğrendiğim genel bilgiler şunlar: Çep ve Erginer iki haftada toplam 16 saatte yelkenciliğin temel eğitimini veriyorlar. İsteyen orta, ileri seviyelerde de kurslara katılabiliyor. Ancak 16 saatlik eğitimin ardından amatör denizcilik sınavlarına girecek kadar işin özünü de kapmış oluyorlar.

Kursiyerler tamamlanınca yola çıktık, istikamet Fıstıklı. Eren Hoca bütün kursiyerlere ayrı ayrı görevler veriyor. Biri dümende, bir başkası halat çekiyor, öteki yelken direğinin yanında. Anladığım şu: Teknede boş boş durmayacaksın, herkesin illa bir görevi var, o an yoksa da aradan üç dakika geçmeden olacak!

Ben bir önceki gün yapılanları kaçırmış vaziyetteyim, diğer kursiyerler pusula okumayı öğrenmiş, dümene geçmiş, iskele ne, sancak ne taraf, halatı saat yönünde üç kere dolamak nasıl bir şey, birtakım gemici düğümleri nasıl yapılır biliyorlar. Yahu ne çabuk öğrenmişler! Ben tamamen bana farklı bir terminolojinin içinden Tirilye açıklarına, içi rüzgarla dolması gereken yelkene bakıyor ve şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Evet, yelkencilik enteresan bir faaliyet, deyim yerindeyse 'farklı bir kültür' ve koşturup duranları izlemesi de ne yalan söyleyeyim feci keyifli.

EĞLENCE KISA SÜRÜYOR...

Ancak bu eğlence kısa sürüyor. Yelkenliye adım atan herkes yerine göre gerekenleri yapmak durumunda. Bu yüzden bendenizin de dümene geçtiği, karşısında kerteniz noktası belirlediği ve arada pusulayı da kontrol ederek o noktaya gitmesi gerektiği anlar oldu. Bu misyon esnasında diğer kursiyerlerin de 'Yapabilirsiniz Ece Hanım' nidaları beni yüreklendirse de biri gelip şu dümeni elimden alsa demeden de edemedim tabii. Eren Hoca 'Biri gelip de almadığı müddetçe dümeni bırakamazsınız' dediğinden dümeni bırakamadım da... Yelkencilikten şunu anladım, rüzgarın gücüyle gideceksin ama rüzgara karşı gideceksin. Bol rüzgar olsun diye dilek tutacaksın... Diledin ama olmuyor mu? Rivayetlerin birinden medet umacaksın. Mesela 'Haydarrrr' diye bağırarak direği kaşırsan rüzgarın geleceğine inanan denizciler varmış. Bizim Haydar'a birkaç kez seslenmemiz pek işe yaramadı ama biraz motor desteğiyle iki yelken açıp kapamayla Fıstıklı kıyılarına Tirilye'den yaklaşık 1.5 saatte ulaştık.

Güneş tepede, tente açıldı, çaylar yapıldı. Böylelikle bir tekne kuralını daha öğrendik, sıcak içeceğini asla tepeleme doldurma, tehlikeli olabilir.
Ne oldukları konusunda bir fikrim olmasa da darapaz ve orsa seyirleri yapa yapa geri dönüşe geçtiğimiz sırada birden bütün bu işin matematik hesaplarının yanında inanılmaz ahenkli, hatta edebi, zarafet dolu olduğunu fark etmeye başladım.

YELKEN NE YAPMANIZ GEREKTİĞİNİ SÖYLER

Rüzgarın sesini dinlemek ne kadar içten gelen bir duyguysa, takım ruhuyla hareket etmek, zorluklara göğüs gerebilmek, doğru anlarda doğru karar alabilmek, bir motor sesi olmadan uçsuz bucaksız bir denizde yol almak, o sessizlikte hayatın cidden keyfini çıkarmak nedir doğrusu bu ya, birden fark ettim. Eren Hoca'nın şu sözü de kulaklarımdan çıkmadı; 'Teknenin bir omurga hattı var. Yelkenler omurgaya belli bir açıyla geliyor. Yelken size ne yapmanız gerektiğini söyler.'

Tüm yelken açmaların, toplamaların, halatı üç kere dolamaların, çözmelerin yelkene kulak vermekle, arzusunu yerine getirmekle ilgili olduğunu anlayıverdim. Tirilye'ye yaklaştığımızda ve kursiyerler tekneyi limana yerleştirmeye çalışırken anladım ki insan arkasına bakıp da dümen suyunu kontrol ettiğinde ve düz gittiğini gördüğünde, bir izbarço düğümünü doğru atabildiğinde kendini iyi hisseder. Öğrendim ve hissettim ki yelken işi biraz da 'his' işi. Birkaç saniye öncesinden ne yapacağını düşünebilme, kararlarını doğru verme işi. Anladım ki bu bana yıllar yollar kadar uzak duran iş, aslında hiç de yabancı değil. 12 metrelik Sardina'da 365 gün yelken öğrenme fırsatı var. Yaz-kış demeden bu işe gönül vermek mümkün. Deneyim kazandıktan sonra gelsin yelkenli yatlarla mavi yolculuklar, yelken yarışları ya da yat rallileri...

Sadece 16 saate harita üzerinde rota belirlemek, yatı limandan çıkarıp hakkını vererek seyir yapmak ve tekrar limana bağlanabilecek düzeye gelmek ilginizi çekiyorsa buyurun yelkencilik kurslarına. Sadun Boro 'İyi kaptan fırtına denize çıkıp, gemisini sağ salim limana getiren değil, fırtınayı görüp limandan ayrılmayandır' dermiş. Bu söz kulağınıza küpe olsun, hadi rüzgarınız kolaya olsun!
ECE ARAR

1 yorum:

mermaid dedi ki...

e burada artık akşam'dan akşam'a mı post göreceğiz:(?