Pazar, Kasım 25, 2007

iki ay olmuş...

iki ay olmuş "yazamıyorum" diyeli.

başka her şey için vakit var sanki; sanki durup şu harika ay'ı izleyebilirim, bir dolunay çünkü, tam yazdığım noktanın yanında. yanımda duruyor hatta, bana eşlik ediyor yazarken...

cam kenarı berjerindeyim. kırmızımsı, bordomsu,ama öyle rengiyle iddia saçan değil, aksine bulunduğu ortama tam uyum sağlayan, adeta bütünleşen, kimseyi rahatsız etmeden yaşayıp giden berjerlerimin birindeyim. kendime benzettiğim, o yüzden de pek sevdiğim berjerim evet, dolunaya bakıyor şimdi.

vakit erken ama. daha akşam yemeği yenmedi, sünger bob patrick'le gülüyor, duyabiliyorum. kanepemde minik insan, kanepemde huzur.

ben yazamıyorum evet, yazmam gereken şeyleri bile hatta... birkaçını büyük bir hızla yazıp "gönder" tuşuna basıyorum, bir kısmı ilgi bekliyorlar, bulamıyorlar... harflerin sahibi, o dosyanın efendisi ben, hayır, geri dönüp bakamıyorum bile yazdıklarıma, ya çok fena olmuşlarsa ve ya devam etmek zorunda kalırsam kaldığım yerden... tamam evet ,devam etmek zorundayım da, dosyayı açarsam vicdan azabıyla devam edeceğim, e bu da şahane bir sonuç doğurmayacak.... yazmak zorunda hissettiğim için yazacağım... bunu da istemiyor kalbim...

başka şeylere vaktim hep var ama... gerçi okumayı da bırakmıştım iki aydır. harfsiz harfsiz dolaştım yani. işin tuhafı fuardan yeni aldığım kitapları da birinci kattan dördüncüye taşınma sırasında kaybettim, eh, alametler...

kitapları, şimdi inanamadığım bir şekilde bir odanın bir dolabına tıktım... resmen... hani onlar gereksizmişler gibi, halının altına çaktırmadan süpürülen ev nesneleriymişler, tozmuşlar, topakmışlar, kirmişler, pismişler gibi.


taşınalı yeni eve iki hafta kadar oluyor. gelen biri "bu ev aynı ama" dedi görünce, gerçi bi salonu bilenlerden. "e evet aynı" dedim, içimden de dedim ki aynı ama çok farklı, kat çıktıkça daha ferahlamış sanki yüreğim...

mutfakta deli bir dolap istilası, her şey şimdi ilk kez yerli yerinde, üstüste durmak zorunda olan çanak yok mesela, birini çekerken diğerini devireceğim, lanet olsun "hesap kitabı" yok. bu bile bir ferahlık sebebi bana...

ama kitaplar, kitapların dolaba tıkılması sebebiyle yeni aldıklarım da kayboluverdiler işte... zevk için kitap okusam neyse. işlerimden biri de kitaplarla ilgili yazmak... gerçi o zevk için olmuyor mu? oluyor tabii, zaten okuyacaksın kitabı, ilaveten bir de yazı döktürüveriyorsun ardından; arabaya binip senden uzaklaşan bir sevdiğinin ardından su dökmek gibi...

neyse, bulamadım işte kitapları. bulurum ama... neyse ki yazmaya başladım bakın... bugün blog okuyuculardından birinin bir sözü üzerine. tek cümleyle kendime geldim. iyi oldu.

daha da yazarım, birikmiş her şey, ama o zaman sıkılırsınız... türk kahvenizin yanında minik bir çikolata kaplı kurabiye olsun bu yazı. sonra, yarın belki, yine yazarım...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazamamak, insanın bazı zamanlarında enerji blokajı gibidir, ve yazmadıkça daha yazamaz olursun. Kendini çevreleyen enerji blokajı çemberini kır lütfen. Bir yazmaya başlarsan, bak ne güzel arkası gelecek ve kendin bile bu değişikliğe şaşacaksın. Dene bence, göreceksin. Mesela, pencereden gördüğün önemsiz bir şeyi yaz, sonra onun üzerinde biraz olasılık tahmini yap, onları da yaz, sonra olasılıkları birleştir, bak ortaya nasıl güzel bir şey çıkacak, şaşacaksın. Hadi bekliyoruz, sevgiler.

Adsız dedi ki...

Ece merhaba aylar sonra...
Bence yazabiliyorsun aslinda. Icinde yazamiyorum kelimesi yuzbin defa gecmis olsa da! Kitaplarini bir yerlere tikistirmis olmanin verdigi bir ic sikintisi bu. Kendine zaman ayiramamanin...

Ukalalik gibi alma ama, bilirim ben bu yasadigini...

Bence kendini rahat birak, o dolunaya bulundugun enlem ve boylama, yanindakilere, dorduncu kata ciktigina sukrederek bak bir de...

Evet ust kat ferahtir, o ev farklidir. Icine giren isik ve icindeki yasanmisliklar farkli cunku. Sen farkedebilirsin, sen hissedebilirsin.

Senden beklenenleri degil, kendi istediklerini yapabildigin, yazabildigin cizebildigin, yazarken zevk alabildigin gunlere donmen dilegiyle, cok uzattim, cok ahkam kestim biliyorum... Kal hosca.


Nese

Adsız dedi ki...

çok sıcak, içten ve insanı içine alan bir yazı bu. türk kahvesi yanında bitter çikolata sevsem de çikolatalı kurabiyeye de hayır demem:)

Tanya's dedi ki...

Ne güzel yazmışsın..yeni evindeki ferahlığı..mutfak dolabının itiş kakışsızlığını..

Özlemişim okumayı..kahvemin yanına koydum çikolatalı kurabiyeyi..ama yemeye kıyamıyorum ya tarçınlısı..üzümlüsü gelmezse diye.

SERAP dedi ki...

Yazmaya başlaman bana da iyi geldi.