yazmak da istemiyorum... bir işe başladım, yazdım, yazdım, durdum, kaldım... onu da yazamıyorum. yazamama hali geldi üzerime; harflerden sıkıntı duyuyorum bugünlerde, oysa ne severim onları. üstelik işi yazmak olan biri olarak bu sıkıntıdan derhal kurtulmayı umuyorum...
hafta sonu kitap fuarı, bir sürü harf... o bile zor geliyor...
Pazartesi, Ekim 29, 2007
Çarşamba, Ekim 03, 2007
bu da facebook yazısı
Böyle haftada bir yazınca geç kalınıyor tabii; benden önce Selin Özavcı ve Mansur Forutan ‘facebook’ hakkında nefis bir şeyler yazdılar. Ama şu sıralar facebook hakkında ne kadar konuşulsa yetmez gibi… Deniyor ki; klasik ara motorları artık çağın çok ötesinde kalacak çünkü artık Facebook var.
Neden? Çünkü google’da, yahoo’da sadece kendi aradığınız spesifik bir bilgiye yönlen- meniz olası. Oysa facebook’ta profilinizi güncelleyip de ilgilendiğiniz konularla ilgili grup- lara üye olduktan sonra gerisi çocuk oyuncağı. Kitap, müzik, politik bir mesele veyahut da cidden komik bir gruba üye olmak an meselesi. Bu sayede siz yerinizde otururken gelsin yeni ilgilendiğiniz müzik türleri, konserler vesaire ile ilgili son bilgiler… Bunun için mesai harcayan, dünyanın birçok köşesinden binlerce arkadaş var…
Bunun yanı sıra “Saat on ikide öleceğimi bilsem bile zincir mektuplardan birini asla göndermem” gibi şahane esprili gruplar da var. Günde 150 bin kişinin üye olduğu, Amerika’daki portallar arasında trafik bakımından altıncı sırada olan Facebook’un hikâyesi de bütün o inanılmaz hikayelerde olduğu gibi küçük bir yurt odasında başlıyor. 23 yaşındaki CEO Mark Zuckerberg evet, bir gece öyle otururken odasında neden bütün Harvard’lıların iletişim içinde olduğu bir sistem kurmayayım diyor… Bunda bir şey yok tabii; ancak Zuckerberg diğer bütün oluşumlardan farklı olmak istiyor; gerçek insanlar gerçek planlar yapsınlar, buluşsunlar, iletişim içinde olabilsinler istiyor. Harvard’tan sonra başka okullar, kolejler, derken şirketler de bu sisteme dahil oluyor. Kısa bir sürede tüm dünya facebook illetine kapılıyor ve sonunda Yahoo şirketi 1 milyar dolara almak istiyor. Hayır ama, Zuckenberg böyle kalmaya niyetli… Şirket satılmıyor…
Sormadan bİlgİ sahİbİ olmak…
Facebook deniliyor ki Sokrat türü bir bilgi sunuyor kullanıcılarına, farkı bu… Sormadığın şeyler hakkında da seni bilgi sahibi yapıyor… Olay bu olabilir evet ama birçok eğlenceli uygulama da sizi bekliyor facebook’ta sevgili okur. Bir kez girmeye görün, gerisi aynen çorap söküğü gibi geliyor. Çin falınızdan vampir olup arkadaşlarınızı ısırmaya, sanal biralar yollamaktan sanal bahçe kurup da tavşan yetiştirmeye kadar bilimum ‘zırvalık’ mevcut ama inanın çok eğlenceli bunlar... Yaş bende 35’i geçmiş olmasına karşın günde bir saatimi facebook ile öldürmeye başladım; ilkokul arkadaşlarımı bulduğum gibi, İstanbul’un neresinde bu gece ne partisi var, Mavi Sakal’ın konser planları var mı, arkadaşlarımdan hangisi evde uyuyor, kimin başı ağrıyor falan, sormadan öğrenebiliyorum… Herkes fotoğraf da yüklediğinden, kim gittikçe gençleşiyor, kim gittikçe yaşlanıyor bunu da yerinde ve kimseleri rahatsız etmeden tespit edebiliyorum. Bu da eğlenceli bir durum, kabul edin…
Ama şöyle de bir şey var; dünya sahiden de bir köye dönüyor böylece. Köyde oturuyormuşçasına yakınız birbirimize. Ha Hatice teyze bize kahve içmeye gelmiş ve anlatıp durmuş, ha Facebook’a girmişim… Facebook gözünü internetle açanları oyalayacağa benziyor, biz yaşı biraz geçkin olanlara ise teknolojinin nasıl olup da buralara kadar geldiğine hayran kalıp ucundan yakalamaya çalışmak düşüyor… Hepimize kolay gelsin…
(not: Akşam'da yayınlanmıştır)
Neden? Çünkü google’da, yahoo’da sadece kendi aradığınız spesifik bir bilgiye yönlen- meniz olası. Oysa facebook’ta profilinizi güncelleyip de ilgilendiğiniz konularla ilgili grup- lara üye olduktan sonra gerisi çocuk oyuncağı. Kitap, müzik, politik bir mesele veyahut da cidden komik bir gruba üye olmak an meselesi. Bu sayede siz yerinizde otururken gelsin yeni ilgilendiğiniz müzik türleri, konserler vesaire ile ilgili son bilgiler… Bunun için mesai harcayan, dünyanın birçok köşesinden binlerce arkadaş var…
Bunun yanı sıra “Saat on ikide öleceğimi bilsem bile zincir mektuplardan birini asla göndermem” gibi şahane esprili gruplar da var. Günde 150 bin kişinin üye olduğu, Amerika’daki portallar arasında trafik bakımından altıncı sırada olan Facebook’un hikâyesi de bütün o inanılmaz hikayelerde olduğu gibi küçük bir yurt odasında başlıyor. 23 yaşındaki CEO Mark Zuckerberg evet, bir gece öyle otururken odasında neden bütün Harvard’lıların iletişim içinde olduğu bir sistem kurmayayım diyor… Bunda bir şey yok tabii; ancak Zuckerberg diğer bütün oluşumlardan farklı olmak istiyor; gerçek insanlar gerçek planlar yapsınlar, buluşsunlar, iletişim içinde olabilsinler istiyor. Harvard’tan sonra başka okullar, kolejler, derken şirketler de bu sisteme dahil oluyor. Kısa bir sürede tüm dünya facebook illetine kapılıyor ve sonunda Yahoo şirketi 1 milyar dolara almak istiyor. Hayır ama, Zuckenberg böyle kalmaya niyetli… Şirket satılmıyor…
Sormadan bİlgİ sahİbİ olmak…
Facebook deniliyor ki Sokrat türü bir bilgi sunuyor kullanıcılarına, farkı bu… Sormadığın şeyler hakkında da seni bilgi sahibi yapıyor… Olay bu olabilir evet ama birçok eğlenceli uygulama da sizi bekliyor facebook’ta sevgili okur. Bir kez girmeye görün, gerisi aynen çorap söküğü gibi geliyor. Çin falınızdan vampir olup arkadaşlarınızı ısırmaya, sanal biralar yollamaktan sanal bahçe kurup da tavşan yetiştirmeye kadar bilimum ‘zırvalık’ mevcut ama inanın çok eğlenceli bunlar... Yaş bende 35’i geçmiş olmasına karşın günde bir saatimi facebook ile öldürmeye başladım; ilkokul arkadaşlarımı bulduğum gibi, İstanbul’un neresinde bu gece ne partisi var, Mavi Sakal’ın konser planları var mı, arkadaşlarımdan hangisi evde uyuyor, kimin başı ağrıyor falan, sormadan öğrenebiliyorum… Herkes fotoğraf da yüklediğinden, kim gittikçe gençleşiyor, kim gittikçe yaşlanıyor bunu da yerinde ve kimseleri rahatsız etmeden tespit edebiliyorum. Bu da eğlenceli bir durum, kabul edin…
Ama şöyle de bir şey var; dünya sahiden de bir köye dönüyor böylece. Köyde oturuyormuşçasına yakınız birbirimize. Ha Hatice teyze bize kahve içmeye gelmiş ve anlatıp durmuş, ha Facebook’a girmişim… Facebook gözünü internetle açanları oyalayacağa benziyor, biz yaşı biraz geçkin olanlara ise teknolojinin nasıl olup da buralara kadar geldiğine hayran kalıp ucundan yakalamaya çalışmak düşüyor… Hepimize kolay gelsin…
(not: Akşam'da yayınlanmıştır)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)