Pazar, Şubat 15, 2009

Yemekteyiz’den Neler Öğrendim…



Yemekteyiz’e kapılmamak mümkün değil, onu anladım geçen gün. Bir kere format acayip; her hafta yarışmacılar hep aynı beşliden oluşuyor. Bir sarışın kadın (sarışın bulamadılarsa röfleli), bir genç ve skinny jean ya da mini etek sevdalısı genç kadın (bunlar da genellikle uzun saçlı oluyor, saçlarını savura savura bir hâl oluyorlar), bir tane “Ben yemek yapmayayım da kimler yapsın?” diyen yaşını başını almış, bir şey emeklisi, torun tombalak sahibi, agresif bir kadın.

Kadınlar tamamsa erkeklere geçelim, biri kesinlikle yemek yapmaktan anlamayan, yarışmaya katılma sebebi a- para kazanmak, b- şöhreti yakalamak olabilen, yarışmacı kadınların evine çiçekle gitmeyi abes bulan, günlük hayatta “bir vururum bir de yer vurur” mottosuyla gezmesi muhtemel orta yaşlarda bir adam. E son olarak da programın tadı tuzu kabilinden bir –nasıl desem-, hafif kırık bir başka adam…

Bunu yazdım diye yarışmacılardan kimi “bizi itham altında bırakıyor, ben öyle değilim” diye ortalara atlamasın, olur mu? Bu yarışmacıların göbek atanını da gördük, file tişört giyenini de. Zeki Müren gibi şarkı söyleyenler mi ararsınız, evde anneciğiyle oturanlar mı… Baştan beri “kırık” olduğunu bizim anladığımız halde ilk üç gün gayet öyle değilmiş gibi davranıp son günlerde bir çiçek gibi açılanını da gördük… Neyse ne, onlara karşı değiliz zaten.

Niye İzliyorum?

Böylesi bir beşli seyirlik tabii. Yemekteyiz’i niye izlediğimi bilememiş olsam da sonunda buldum! Bu bir yemek programı değil. Başka bir şey programı. Adını koyamadığım bir şey…

Bir kere zaten programı izlerken yeni bir yemek öğrenmek mümkün değil. Ama şunu bellemek olası; her Türk tenceresini soğusun diye ilelebet balkona koyacaktır! Ayrıca her Türk sırf izlendiğini bildiği için ameliyat eldivenleriyle yemek yapacak ve “ben zaten hep böyle yaparım” diyecektir. Her Türk’ün misafire kurulacak masa anlayışı ortaya konulan bir çiçeğin yanında iki mumdur. Üstelik her Türk boncuk manyağı olmuştur da bizim haberimiz yoktur…

Yahu nedir o öyle sahi? Masa kurmaya gittiler mi çıkarıyorlar büfelerden boncukları, simleri, süsleri, dağıtıyorlar masaya. Anladıysam ne olayım… Ortalama Türk’ün yeni süs püs anlayışı da boncukmuş, bak işte bunu öğrendik Yemekteyiz’den.

Sonra zaten dedikodu başlıyor. Bir tek Allahın kulu da beğenmiyor yemekleri, tuzlu olmuş, kuru olmuş, pilava asla sonradan tuz atamazmış, “damak tadına uymamış”.

Bu “damak tadıma uymadı” cümlesi ilk birkaç program bozmuyor bünyeyi de, sonraları her bunu duyuşunda insan televizyonu kırmak istiyor. Her Türk “Damak tadıma uymuyor”dan başka bir cümleyle yemek hakkındaki fikrini ifade edebilecek düzeye henüz gelememiştir, bak bunu da öğrendim ben bu programdan.

Ayrıca favayı ve sebzeli pilavı hayatında ilk kez gören yarışmacılar da gördük ya programda, ne diyeyim ben? Fava nedir duymamışsan orada işin ne? Yok ama, böylesi daha iyi… Kimsenin yemekle ilgisi yok ama cahil cesaretiyle katılmışlar işte. İnsan kendini bilir, anlamadığı işe bodoslama dalmaz normal şartlarda… Ama nedir? Her Türk anlamadığı işlere atlamaya bayılır.

Yemekteyiz aslında insanların para kazanmak ve /veya ekranda görünebilmek için neler neler yapabileceğinin özeti gibi. “Harika yemek yapıyorum, bu yüzden buradayım” diye bir mantık yok, tamamen entrika, dedikodu, hırs, bağırış şağırış ve nihayetinde de Türk usulü final… Dallas’tan tek farkı dar alanda kolbastı ve “elleri görelim” nidaları. En sondaki puanlama da bunun kanıtı: “Yemeklerini hiç beğenmedim, bir veriyorum…” El insaf, hiçbirini mi beğenmedin?

Vallahi ne diyeyim? Bu program daha çok rating alır...

4 yorum:

okuranne dedi ki...

tümüne katılıyorum. babaanne bizdeyken sürekli izledik. geçen hafta yoktu. saati geldiğinde tv'yi açmamak için irade savaşı gerekti.

ada'ya labne peyniri neden artık yemediğini sorduğumda: "damak tadıma uymuyor anne" dedi, yemek yaparken de gelip sen şimdi ana yemek mi yapıyorsu diye sordu. tv'yi evden atmayı düşünüyorum.

mermaid dedi ki...

Sevgili yazar, ayrı bi yazıda
"bir tane “Ben yemek yapmayayım da kimler yapsın?” diyen yaşını başını almış, bir şey emeklisi, torun tombalak sahibi, agresif bir kadın"ların neden bu kadar sinirli ve gergin olduğunu inceler misin acaba? Yani ne zaman baksam o teyzeleri görüyorum, korkuyorum onlardan, elini kolunu nereye koyacağını unutturan, göz deviren teyzeler. Kabus!

Bir de:

Her Türk’ün misafire kurulacak masa anlayışı ortaya konulan bir çiçeğin yanında iki mumdur. Üstelik her Türk boncuk manyağı olmuştur da bizim haberimiz yoktur…

bu tespite koptum, yerlerde yuvarlandım diyebilirim. ortada çiçek yanda iki mum, kitsch ötesi. aynı kişilerin "misafirlik" ve "günlük" yemek takımları da ayrıdır bilirsin:) çok acayip ya.

Yazıya bayıldım, sevgiler!

Cocukla Cocuk dedi ki...

bütün yazdıklarına aynen katılıyorum...bazen kızsam da merak edip izliyorum genelde

ece arar dedi ki...

meral, ada'yı öpüyorum yanaklarından... mermaid, o teyzeleri bi yazayım ben evet... bir de "her türk" başlıklı başka bir yazı yazayım...
çocuklaçocuk izlemeden duramıyoruz maalesef...:(