Çarşamba, Aralık 29, 2010

Herkese kendisinden bir tane daha lazım şu dünyada...

Ben size burada yazı yazarken öbür Ece’nin yemek yapması lazım mesela. Bulaşıkları ben çıkartayım makineden ama öbür Ece de çarşafları değiştirsin, çamaşırları da o asıp ütülesin. Ben bazen yemek yapmaya da talip olabilirim, o sırada öbür Ece benim alıp da bir türlü okumaya başlayamadığım kitaplara başlasın, çok seveceklerimi sıraya dizsin. Sonra kitaplığı bir toparlasın, hayatıma çeki düzen versin!

Hem bazen gerçekten sıkıldığım yazılar oluyor. Bir zahmet oturup o Ece yazsın onları. Bir sürü şeyi unutuyorum mesela, ne söylüyorsam not alsın. Alışverişe çıksın, açmak istemediğim telefonlara cevap versin, kimi mailleri o cevaplasın. Ciddi söylüyorum, sol elimin kemikleri ağrıyor yazmaktan, o Ece ağrımayan el parmaklarıyla yazıversin ben ne diyorsam…

Hamarat olsun canım biraz… Bazı şeyleri de ben söylemeden yapıversin. Bu evde brownie seviliyor, havuçlu kek seviliyor. E Ece dediğin bunları süper yapıyor. Ben söylemeden yapsın mümkünse. Akşam yemeği hep hazır olsun sayesinde. Örtüler ben söylemeden değiştirilsin, biten peçeteliğe peçeteler yerleştirilsin, eve çiçek alınsın, balkon saksıları sulansın… Eski kasetler napılacak mesela, o Ece düşünsün, bu da benim problemim olmasın artık… Gelsin şu laptopun ekranını silsin, hazır başlamışken televizyon camını da silsin. Halılar silkelensin o Ece tarafından, derken akşam olsun, gitsin bir yerlere…

Zira artık akşam olup da dinlenme vakti geldiğinde bir ece daha çekemeyeceğim)

Pazartesi, Aralık 27, 2010

Ben Aynı Ben

Yeni eve taşınınca insan; bir müddet değişmiş olduğuna inanıyor. Ne bakımdan? Evet, madem ev yeni, ben de yeni bir insan olacağım. Nasıl? Bir kere düzenli olacağım. Sabah kalkar kalmaz yatağımı toplayacağım, biriken gazeteleri asla gazetelikte tepeleme bir vaziyette bırakarak görüntü kirliliğine yol açmayacağım… Çaydanlıkta kalan çayı derhal, kahvaltının ardından boşaltacağım. Terliklerin hepsi ayrı bir odada kalmayacak, hepsi ayakkabılıktaki yerini alacak. Hem ne o öyle? Giyilmeyen ayakkabılar başka yere kaldırılacak ve efendim tüm ayakkabılar asker gibi dizilecek, mümkünse bir gün oturup boyaydı, fırçaydı, gereken işlemler de yapılacak.

Dolap içleri mi? Kazaklar bir yerde olacak, tişörtler gömlekler başka yerde. Karışıklığa, sabahları “Ne giyeceğim ben? Şuyum nerede, buyum nerede?” demeye son. Mutfak dolaplarına gelince… Ayıp ettiniz… Eskimiş, tarihi geçmişler atılacak bundan böyle. Hiçbir şey öyle poşetinde, torbasında olmayacak. Her şey kavanozlanacak, kavanozlar da birbirine benzeyecek, tekir bekir olmayacak. Fazla kavanozlar babaanneler gibi saklanmayacak, dolap içleri kavanoz mezarlığı gibi görünmeyecek. İhtiyacı olana verilecek yıllarca biriktirilen kavanozlar. Di mi ama?

Aradığın bir şeyi şıp diye bulabildiğin bir sistem geliştireceksin. Oyum nerede, buyum nerede diyene cevabı hemen verebilecek kadar duruma hakim olacaksın. Buzdolabının içini artık ikide bir kontrol edip çürümüş sebze meyveye mahal vermeyecek, daha tutumlu olacak, malzemelerini doğru yer ve zamanda değerlendireceksin.

Hem sonra toz almayı bileceksin. Bir parmak tozla tv izlemekten vazgeçeceksin. Sevmediğin fotoğrafları çerçevelerinden çıkarıp yeni fotoğraflar koyacaksın, asla böyle beş dakikalık minik işlere üşenmeyeceksin. Çekmecelerin illa derli toplu olacak, bütün bunlara harcayacağın mesai beş dakika, bunu unutmayacak, buna göre yaşayacaksın…

Öyle başlıyor işte. Başka bir insan olurum sanıyor insan yeni eve taşınınca. Ama ııh, olmuyor. Ben aynı ben… Peki ya sen?

Cumartesi, Aralık 25, 2010

Check out my photos!

Hi,

I set up a profile where I can post photos, connect and share.

Do me a favor and confirm our relationship here.


Thanks,
Ece Arar
This message was intended for ecearar.secret@blogger.com and was sent as a notification, invitation or reminder (digital goods subject to change in reminders) of an event initiated by Ece Arar using a third-party or platform application and may contain promotional materials and/or services for sale including digital goods received.

To control messages sent to or from you, your contacts and/or FanBox, click here.
Our offices are located at: FanBox - 255 G Street, Ste 723, San Diego, CA 92101

Pazartesi, Aralık 20, 2010

Hadi kardan adam yapmaya

Birkaç gün sonra kar yağacaksa atkıları, eldivenleri, şapkaları saklandıkları yerden çıkarmak lazım. Hem sonra şapka takmaktan kesinlikle nefret eden çocuklar için yumyumuşak kulaklıklardan almak lazım. Eldivenlerini orda burada unutan yavrucaklara birbirine bağlanan ve sonra da monta iliştirilen eldiven bulmak lazım, ki var mıdır böyle bir şey bilemem. Sonra mumbot almak lazım. Eskiden öyle denirdi, mumbot… Şimdi ne deniyor, bak, bunu da bilmek lazım. Mumbot dediğin bir kış giyilir, sonra büyür ayaklar. İnsan şaşırır, ne zaman büyüdü bu çocuk bu kadar diye… O mumbotlar karda kışta hatırlanıp da dip bucaktan çıkarıldığında anlar çocuğunun büyüdüğünü…

Hadi kardan adam yapalım, dersin… Dışarısı kış kıyamet… Birden aklına gelir; bunca kara bir de kalın kalın botlar lazım… Nereye koymuştuk senin şu botlarını, dersin sonra. Gidip dolapları karıştırırsın. Minik insan heyecanla arkandan gelir… Normal şartlarda hiç gönüllü değilken lahana gibi giyinmeye, şimdi iki kazak üst üste giymiştir, içinde kesin külotlu çorap, üstünde de en kalın pantolonu vardır. Hatta şapkasını ve eldivenlerini de takmış, işte senin peşinden heyecanla geliyordur. Dolaptan çıkar o botlar. Hah, kırmızı mesela, ne şirin. Kalın mı kalın, ayağa su imkansız geçirmez, minicik ayaklar bunun içinde asla üşümez… Minik insan da heyecanlanır, hemen giymek ister botlarını. Giysin ki hemen gidilsin kardan adam yapmaya.

Aaa bir bakar, bir bakarsın botlar ufak.. Büyümüş işte… Biraz daha büyümüş, geçen kıştan bu yana resmen büyümüş. Olmadı botlar dersin, o üzülür, sen üzülürsün… Olabilecek en kalın başka ayakkabıya talim olup giyiverir hemen. Normal zamanda asla çabucak hazır olamazken kapı kenarındadır artık, hazır asker vaziyetinde, bir elinde havuç, diğer elinde süpürgeyle…

E, kış gelmiştir artık… Hadi kardan adam yapmaya.

Perşembe, Aralık 16, 2010

www.minifikir.com

mini mini fikirlerimle artık official bir web sitesindeyim. beklerim.

15 aralıkta başladım (tanyatinomun doğumgününde)

bana şans getireceğine eminim)

Perşembe, Aralık 09, 2010

Arka Koltuktaki Kız

Françoise Dorner “Arka Koltuktaki Kız” romanıyla 2004 Goncourt İlk Roman Ödülü’nü almış. Şaşmamalı… Kitaba başladığınız an ile sonu arasındaki ara pek uzun olmuyor. Nina, eşi Roger ile bir kiosk işletiyor. Roger ile tanıştıkları yer de bir kiosk. Heyecansız, sıradan bir tanışmanın ardından, sıradan bir hayatın yaşandığı bir evliliğin içinde buluyor kendini Nina. Sürprizleri hiç sevmeyen, konuşmayan, karısıyla ilgilenmeyen, ancak onun da sürekli çalışmasını ve eve gidince ev işlerine gömülmesini, evi süpürmesini, yemeğini hazırlamasını isteyen ve uzun zamandır karısına adıyla bile seslenmemiş olan Roger ile evliliğini sorgulamaya başlayan Nina’nın kitabı bu. Bir kez, her şeyin bittiğini anladığı andan itibaren Nina da değişmeye başlıyor. Bir yanda alevlendirmeye çalıştığı evliliği (kocasının ilgisini çekmek için yeni gecelikler), bir yanda kadın olduğunu hissetmek için tesadüfen tanıştığı adamlarla kurduğu ilişkiler…

Nina kioskta kadın dergilerinde okuduklarını kendine uygulayadursun (orkide kokulu bir parfüm, en iyisinden bir maskara), Roger karısındaki değişimleri bir bir not etmekte hafızasına, ama bunu belli etmiyor…

Derken Roger karısının hediye ettiği evdeki sinema sistemini hiçe sayıp da gizli gizli sinemaya giderken, Nina kocasını kendisi olarak etkilemeyemediğinden, başka biri olarak ona ulaşmayı kafaya koyuyor. Sinema karanlığında Çinli bir kadın şimdi o, peruğu, kıpkırmızı ruju, daracık pardösüsüyle başka biri… Roger günden güne bu kadına bağlanırken, Nina günden güne yaptığından pişman, kendi yarattığı kadını kıskanmakta…
Eh, devamı size kalsın… Ama konuyu, sonunu falan boş verin, Dorner’in içtenliğine siz de benim gibi ayakta alkış tutun. Birkaç sözcüklük tümcelerinde sıradan evlilikleri ifşa edişine siz de hayran olun… Okumayan kalmasın… (Arka Koltuktaki Kız, Françoise Dorner, Çeviren: Aysen Özışık, Dharma Yayınları)