Şinasi'den Turgut Uyar'a, Yusuf Ziya Ortaç'tan Attila İlhan'a... Pek çok ünlü yazarın evdeki hallerini merak ediyor musunuz? Nasıl yazdıklarını, hangi kalemi kullandıklarını, çocuklarına olan tavırlarını, ev işi yapıp yapmadıklarını? Yanıtınız evetse, "Eşlerinini Gözüyle Edebiyatçılarımız"ı okumanızda fayda var.
Kimi sabahtan çalışma odasına çekiliyor, öğle vakti gelince burnuna gelen kokulara dayanamayarak kapılarını açıyorlar. Yemeklerini yer yemez yine odalarına çekiliyorlar. Ve işte o küçük odalardan akşama doğru tekrar çıkıp bir lütuf gibi eş ve çocuklarına bir saatlik birliktelik bahşediyorlar.
Akşam yemeğindeki birlikteliklerinden memnun olmayan yazar eşi yok gibi, hepsi entellektüel birikimleri çok yoğun olan eşlerinin anlattıklarını dinlemekten memnunlar. Genellikle akşam yemeği sonrası da okumaya çekiliyor bu yazar tayfası. O küçük odalardan Kuyucaklı Yusuf çıkıyor sonra, Sisler Bulvarı çıkıyor, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi çıkıyor.
Kimi sadece ve sadece kurşun kalemle yazıyor yazılarını. Ama kalemleri yontma işi eşlerin. Sonra daktilo etmek de onların işi. Eh tabii, çocukları büyütmek, alışveriş yapmak, ütü falan zaten eşlere ait işler.
Birçok yazar büyük bir neşe içinde "ampul bile takamadıklarını" dile getiriyor. Hayatını sadece yazmaya endeksleyen, tüm işi bu olan yazarlar arasında en ilginçlerinden biri Nurullah Ataç. Öyle ki, onunla ve eşiyle yapılan bu küçük röportajdan hemen sonra insan Nurullah Ataç ne yazmışsa okumak için derin bir istek duyuyor.
Nurullah Bey'in eşi; "Nurullah Bey'i çekiştireceksem konuşurum" diyerek söze başlıyor. Nurullah Ataç da ekliyor; "Bizimki beni hiç sevmez. Yazılarımı da okumaz." İçki içen, kumar oynayan, devamlı aşık olan Ataç'a eşi pek kızıyor. "Eşiniz en çok neyi sever?" sorusuna da Leman Hanım "Kavgayı" yanıtını veriyor. 33 yıldır yazı yazdığını söyleyen Ataç'ın "eğer" sözcüğünü hiç kullanmadığını, "ve", "lakin" ve "şayet" sözcüklerini de 40 yılından beri kullanmadığını öğrenmek ilginç değilse nedir?
Kimi yazar eşi eşlerinin çok içki içmesinden şikayet ederken, kimi eşlerinin hiç içki içmeyişleriyle gurur duyuyor. Attila İlhan annesinin getirdiği yüzüklerin ardından evlenme teklifinde bulunurken, Cemal Süreya üstü çamurlanan oğluna kızdı diye eşini on gün çalışamaz raporu alacak kadar dövüyor. Rıfat Ilgaz'ın eşi, "Güdük Necmi"nin yazarın ta kendisi olduğunu söylerken, Peyami Safa'nın eşi en çok Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'ndaki çocuğa acıyor.
Aylarca eynı elbiseyi giyen Arif Nihat Asya'nın karısı gizlice kıyafetlerini değiştirirken Orhan Kemal eşinin ağır grip olduğunu bile unuturmuş. Behçet Necatigil'in eşi "hiçbir zaman şakıyan neşeli bir evimiz olmadı" diyor. Çünkü Necatigil şiiri bitmeden yani çocuğu doğmadan asla odasından çıkmazmış, çıkması gerekirse de beş karış suratlı bir adam olurmuş. Ama tabii eğer şiirini bitirdiyse sorun yok; çocuklarıyla ilgili bir baba, duygulu bir eş...
Kitap sahiden de enteresan. Tuhaf bir tat bırakıyor damaklarda. Bir parmak bal çalıp gidiyor. Şöyle bir yanı var ama; birçok büyük yazarı ihmal ettiğini düşünüyor insan; birçok büyük yazarı dönüp tekrar okuması gerektiğini.
( Eşlerinin Gözüyle Edebiyatçılarımız, Tahsin Yıldırım, Selis Kitaplar, 2003)
5 yorum:
En merak ettiğim şeylerden biriydi, yazarların ev halleri.. Belki pijamaları belki terlikleri belki kahvaltı etmeleri.. Çok teşekkür ederim, benim için çok işe yaradı bu bilgi.
Aslında okuyunca aklıma gelen ilk şey neden kadın çizerlerin, yazarların az olduğu oldu.. Adamların peşini toplamaktan üretemiyoruz ki:)
ben mesela her işi halledip yalnızlığa teslim olup bir iki birşey karalayım diyorum , mutttlaka bir iş türeyiveriyor..
Öyle odalara çekilmek, nerdeee:))))
kitapta zaten kadın yazar ve eşiyle röp. yok. neden? çünkü kadın yazarın eşi kadın yazar olsa da olmasa da aynen yola devam...
Kesinlikle okuyacağım. Sağol x 3
Çok ilgimi çekti bu kitap,okumak isterim. Gölgenin Kadınları adlı kitabı hatırlattı bana, onu çok severek okumuştum.
Popüler kitaplarla ilgili yazılar çok, ama böyle az duyulmuş kitaplardan haberdar olmak bazen mümkün olmuyor.
Teşekkürler :)
Yorum Gönder