Cumartesi, Şubat 08, 2014
Çarşamba, Aralık 29, 2010
Herkese kendisinden bir tane daha lazım şu dünyada...
Ben size burada yazı yazarken öbür Ece’nin yemek yapması lazım mesela. Bulaşıkları ben çıkartayım makineden ama öbür Ece de çarşafları değiştirsin, çamaşırları da o asıp ütülesin. Ben bazen yemek yapmaya da talip olabilirim, o sırada öbür Ece benim alıp da bir türlü okumaya başlayamadığım kitaplara başlasın, çok seveceklerimi sıraya dizsin. Sonra kitaplığı bir toparlasın, hayatıma çeki düzen versin!
Hem bazen gerçekten sıkıldığım yazılar oluyor. Bir zahmet oturup o Ece yazsın onları. Bir sürü şeyi unutuyorum mesela, ne söylüyorsam not alsın. Alışverişe çıksın, açmak istemediğim telefonlara cevap versin, kimi mailleri o cevaplasın. Ciddi söylüyorum, sol elimin kemikleri ağrıyor yazmaktan, o Ece ağrımayan el parmaklarıyla yazıversin ben ne diyorsam…
Hamarat olsun canım biraz… Bazı şeyleri de ben söylemeden yapıversin. Bu evde brownie seviliyor, havuçlu kek seviliyor. E Ece dediğin bunları süper yapıyor. Ben söylemeden yapsın mümkünse. Akşam yemeği hep hazır olsun sayesinde. Örtüler ben söylemeden değiştirilsin, biten peçeteliğe peçeteler yerleştirilsin, eve çiçek alınsın, balkon saksıları sulansın… Eski kasetler napılacak mesela, o Ece düşünsün, bu da benim problemim olmasın artık… Gelsin şu laptopun ekranını silsin, hazır başlamışken televizyon camını da silsin. Halılar silkelensin o Ece tarafından, derken akşam olsun, gitsin bir yerlere…
Zira artık akşam olup da dinlenme vakti geldiğinde bir ece daha çekemeyeceğim)
Hem bazen gerçekten sıkıldığım yazılar oluyor. Bir zahmet oturup o Ece yazsın onları. Bir sürü şeyi unutuyorum mesela, ne söylüyorsam not alsın. Alışverişe çıksın, açmak istemediğim telefonlara cevap versin, kimi mailleri o cevaplasın. Ciddi söylüyorum, sol elimin kemikleri ağrıyor yazmaktan, o Ece ağrımayan el parmaklarıyla yazıversin ben ne diyorsam…
Hamarat olsun canım biraz… Bazı şeyleri de ben söylemeden yapıversin. Bu evde brownie seviliyor, havuçlu kek seviliyor. E Ece dediğin bunları süper yapıyor. Ben söylemeden yapsın mümkünse. Akşam yemeği hep hazır olsun sayesinde. Örtüler ben söylemeden değiştirilsin, biten peçeteliğe peçeteler yerleştirilsin, eve çiçek alınsın, balkon saksıları sulansın… Eski kasetler napılacak mesela, o Ece düşünsün, bu da benim problemim olmasın artık… Gelsin şu laptopun ekranını silsin, hazır başlamışken televizyon camını da silsin. Halılar silkelensin o Ece tarafından, derken akşam olsun, gitsin bir yerlere…
Zira artık akşam olup da dinlenme vakti geldiğinde bir ece daha çekemeyeceğim)
Pazartesi, Aralık 27, 2010
Ben Aynı Ben
Yeni eve taşınınca insan; bir müddet değişmiş olduğuna inanıyor. Ne bakımdan? Evet, madem ev yeni, ben de yeni bir insan olacağım. Nasıl? Bir kere düzenli olacağım. Sabah kalkar kalmaz yatağımı toplayacağım, biriken gazeteleri asla gazetelikte tepeleme bir vaziyette bırakarak görüntü kirliliğine yol açmayacağım… Çaydanlıkta kalan çayı derhal, kahvaltının ardından boşaltacağım. Terliklerin hepsi ayrı bir odada kalmayacak, hepsi ayakkabılıktaki yerini alacak. Hem ne o öyle? Giyilmeyen ayakkabılar başka yere kaldırılacak ve efendim tüm ayakkabılar asker gibi dizilecek, mümkünse bir gün oturup boyaydı, fırçaydı, gereken işlemler de yapılacak.
Dolap içleri mi? Kazaklar bir yerde olacak, tişörtler gömlekler başka yerde. Karışıklığa, sabahları “Ne giyeceğim ben? Şuyum nerede, buyum nerede?” demeye son. Mutfak dolaplarına gelince… Ayıp ettiniz… Eskimiş, tarihi geçmişler atılacak bundan böyle. Hiçbir şey öyle poşetinde, torbasında olmayacak. Her şey kavanozlanacak, kavanozlar da birbirine benzeyecek, tekir bekir olmayacak. Fazla kavanozlar babaanneler gibi saklanmayacak, dolap içleri kavanoz mezarlığı gibi görünmeyecek. İhtiyacı olana verilecek yıllarca biriktirilen kavanozlar. Di mi ama?
Aradığın bir şeyi şıp diye bulabildiğin bir sistem geliştireceksin. Oyum nerede, buyum nerede diyene cevabı hemen verebilecek kadar duruma hakim olacaksın. Buzdolabının içini artık ikide bir kontrol edip çürümüş sebze meyveye mahal vermeyecek, daha tutumlu olacak, malzemelerini doğru yer ve zamanda değerlendireceksin.
Hem sonra toz almayı bileceksin. Bir parmak tozla tv izlemekten vazgeçeceksin. Sevmediğin fotoğrafları çerçevelerinden çıkarıp yeni fotoğraflar koyacaksın, asla böyle beş dakikalık minik işlere üşenmeyeceksin. Çekmecelerin illa derli toplu olacak, bütün bunlara harcayacağın mesai beş dakika, bunu unutmayacak, buna göre yaşayacaksın…
Öyle başlıyor işte. Başka bir insan olurum sanıyor insan yeni eve taşınınca. Ama ııh, olmuyor. Ben aynı ben… Peki ya sen?
Dolap içleri mi? Kazaklar bir yerde olacak, tişörtler gömlekler başka yerde. Karışıklığa, sabahları “Ne giyeceğim ben? Şuyum nerede, buyum nerede?” demeye son. Mutfak dolaplarına gelince… Ayıp ettiniz… Eskimiş, tarihi geçmişler atılacak bundan böyle. Hiçbir şey öyle poşetinde, torbasında olmayacak. Her şey kavanozlanacak, kavanozlar da birbirine benzeyecek, tekir bekir olmayacak. Fazla kavanozlar babaanneler gibi saklanmayacak, dolap içleri kavanoz mezarlığı gibi görünmeyecek. İhtiyacı olana verilecek yıllarca biriktirilen kavanozlar. Di mi ama?
Aradığın bir şeyi şıp diye bulabildiğin bir sistem geliştireceksin. Oyum nerede, buyum nerede diyene cevabı hemen verebilecek kadar duruma hakim olacaksın. Buzdolabının içini artık ikide bir kontrol edip çürümüş sebze meyveye mahal vermeyecek, daha tutumlu olacak, malzemelerini doğru yer ve zamanda değerlendireceksin.
Hem sonra toz almayı bileceksin. Bir parmak tozla tv izlemekten vazgeçeceksin. Sevmediğin fotoğrafları çerçevelerinden çıkarıp yeni fotoğraflar koyacaksın, asla böyle beş dakikalık minik işlere üşenmeyeceksin. Çekmecelerin illa derli toplu olacak, bütün bunlara harcayacağın mesai beş dakika, bunu unutmayacak, buna göre yaşayacaksın…
Öyle başlıyor işte. Başka bir insan olurum sanıyor insan yeni eve taşınınca. Ama ııh, olmuyor. Ben aynı ben… Peki ya sen?
Cumartesi, Aralık 25, 2010
Check out my photos!
Hi,
I set up a profile where I can post photos, connect and share.
Do me a favor and confirm our relationship here.
Thanks,
Ece Arar
I set up a profile where I can post photos, connect and share.
Do me a favor and confirm our relationship here.
Thanks,
Ece Arar
This message was intended for ecearar.secret@blogger.com and was sent as a notification, invitation or reminder (digital goods subject to change in reminders) of an event initiated by Ece Arar using a third-party or platform application and may contain promotional materials and/or services for sale including digital goods received.
To control messages sent to or from you, your contacts and/or FanBox, click here.
To control messages sent to or from you, your contacts and/or FanBox, click here.
Our offices are located at: FanBox - 255 G Street, Ste 723, San Diego, CA 92101
Pazartesi, Aralık 20, 2010
Hadi kardan adam yapmaya
Birkaç gün sonra kar yağacaksa atkıları, eldivenleri, şapkaları saklandıkları yerden çıkarmak lazım. Hem sonra şapka takmaktan kesinlikle nefret eden çocuklar için yumyumuşak kulaklıklardan almak lazım. Eldivenlerini orda burada unutan yavrucaklara birbirine bağlanan ve sonra da monta iliştirilen eldiven bulmak lazım, ki var mıdır böyle bir şey bilemem. Sonra mumbot almak lazım. Eskiden öyle denirdi, mumbot… Şimdi ne deniyor, bak, bunu da bilmek lazım. Mumbot dediğin bir kış giyilir, sonra büyür ayaklar. İnsan şaşırır, ne zaman büyüdü bu çocuk bu kadar diye… O mumbotlar karda kışta hatırlanıp da dip bucaktan çıkarıldığında anlar çocuğunun büyüdüğünü…
Hadi kardan adam yapalım, dersin… Dışarısı kış kıyamet… Birden aklına gelir; bunca kara bir de kalın kalın botlar lazım… Nereye koymuştuk senin şu botlarını, dersin sonra. Gidip dolapları karıştırırsın. Minik insan heyecanla arkandan gelir… Normal şartlarda hiç gönüllü değilken lahana gibi giyinmeye, şimdi iki kazak üst üste giymiştir, içinde kesin külotlu çorap, üstünde de en kalın pantolonu vardır. Hatta şapkasını ve eldivenlerini de takmış, işte senin peşinden heyecanla geliyordur. Dolaptan çıkar o botlar. Hah, kırmızı mesela, ne şirin. Kalın mı kalın, ayağa su imkansız geçirmez, minicik ayaklar bunun içinde asla üşümez… Minik insan da heyecanlanır, hemen giymek ister botlarını. Giysin ki hemen gidilsin kardan adam yapmaya.
Aaa bir bakar, bir bakarsın botlar ufak.. Büyümüş işte… Biraz daha büyümüş, geçen kıştan bu yana resmen büyümüş. Olmadı botlar dersin, o üzülür, sen üzülürsün… Olabilecek en kalın başka ayakkabıya talim olup giyiverir hemen. Normal zamanda asla çabucak hazır olamazken kapı kenarındadır artık, hazır asker vaziyetinde, bir elinde havuç, diğer elinde süpürgeyle…
E, kış gelmiştir artık… Hadi kardan adam yapmaya.
Hadi kardan adam yapalım, dersin… Dışarısı kış kıyamet… Birden aklına gelir; bunca kara bir de kalın kalın botlar lazım… Nereye koymuştuk senin şu botlarını, dersin sonra. Gidip dolapları karıştırırsın. Minik insan heyecanla arkandan gelir… Normal şartlarda hiç gönüllü değilken lahana gibi giyinmeye, şimdi iki kazak üst üste giymiştir, içinde kesin külotlu çorap, üstünde de en kalın pantolonu vardır. Hatta şapkasını ve eldivenlerini de takmış, işte senin peşinden heyecanla geliyordur. Dolaptan çıkar o botlar. Hah, kırmızı mesela, ne şirin. Kalın mı kalın, ayağa su imkansız geçirmez, minicik ayaklar bunun içinde asla üşümez… Minik insan da heyecanlanır, hemen giymek ister botlarını. Giysin ki hemen gidilsin kardan adam yapmaya.
Aaa bir bakar, bir bakarsın botlar ufak.. Büyümüş işte… Biraz daha büyümüş, geçen kıştan bu yana resmen büyümüş. Olmadı botlar dersin, o üzülür, sen üzülürsün… Olabilecek en kalın başka ayakkabıya talim olup giyiverir hemen. Normal zamanda asla çabucak hazır olamazken kapı kenarındadır artık, hazır asker vaziyetinde, bir elinde havuç, diğer elinde süpürgeyle…
E, kış gelmiştir artık… Hadi kardan adam yapmaya.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)